Cumhurbaşkanlığı tarafından, 2 Ocak 2021 tarihli atama kararı ile Anayasa, taraf olunan uluslararası anlaşmalar, Yükseköğretim Kanunu, ilgili diğer mevzuat ve Boğaziçi Üniversitesi’nin teamüllerine aykırı olarak ve Üniversitenin bilimsel ve kurumsal özerkliğine zarar verecek şekilde dışarıdan rektör ataması yapıldı. Bilindiği üzere bu atama kararı Boğaziçi Üniversitesi mensupları başta olmak üzere tüm kamuoyunda tepki ile karşılandı. Akademisyenler, öğrenciler, mezunlar adeta kenetlendi ve bu atama kararına karşı demokratik protesto haklarını kullandılar; hukuki talep ve itirazlarını dile getirdiler. Yine bilindiği üzere ilk atama tarihinden bu yana çeşitli zamanlarda ve değişen tonlarda bu protestolar sert yöntemlerle bastırıldı. Bazı akademisyenlerin Üniversite kampüsüne dahi girememelerine neden olacak şekilde görevine son verme, tekrar görevlendirmeme gibi uygulamalara gidildi. En son üniversitenin dört fakültesinden üçünün dekanları aynı anda aynı işlemle haklarında yürütülen disiplin soruşturması gerekçe gösterilerek görevden alındılar.
Boğaziçi Üniversitesi’nde hak ihlalleri ve akademik özerkliğe aykırı işlemlere her geçen gün yenileri ekleniyor. İşlemleri hukuken denetlemekle yetkili ve görevli olan İdari yargı makamları ise şu ana kadar gerek rektörlük gerekse diğer idari makamların hukuka aykırı işlemlerine dur diyecek bir karar vermedi veya veremedi. Zira Üniversite genel sekreter makamına atanan Nedim Malkoç ile ilgili verilen yürütmenin durdurulmasının kararının kaldırılış şekli ve ilk kararı veren mahkemenin kendi kararının arkasında dahi duramaması yargıya müdahale kuşkularını ciddi oranda artırdı.
Bu yazı geçtiğimiz bir yılı aşkın süre içinde doğrudan idari ve bilimsel özerklik ihlali kapsamında değerlendirilen davaların açılma sebebi ve son durumları hakkında kamuoyunu aydınlatma amacı ile kaleme alındı. Gelişen olayları, davaların açıldığı merciler ile davaların seyrine ilişkin bilgileri şöyle özetleyebiliriz:
- 2 Ocak 2021 tarihli Cumhurbaşkanı Kararı ile Prof. Dr. Melih Bulu Anayasa’ya aykırı şekilde ve hukuksuz bir biçimde rektör olarak atandı. Bu karara karşı Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri, atama işleminin Anayasa’ya, Anayasa’da tanımlı idari ve bilimsel özerkliğe aykırı olması ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş aşamasında yapılan değişikliklerle, Cumhurbaşkanı’na doğrudan ve keyfi şekilde rektör atama yetkisi verilmesinin hukuka aykırılığını gerekçe göstermek suretiyle iptal davası açtı. Davaya bir grup mezun ve öğrenci yakını müdahale talebinde bulundu.
Bu dava dosyasının bir diğer önemli ayağı, ana muhalefet partisi CHP tarafından Anayasa Mahkemesi nezdinde açılmış olan ve Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş döneminde yasaları uyumlu hale getirme amacıyla çıkarılan 703 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’nın kısmen veya tamamen Anayasa’ya aykırı olması nedeniyle açılan iptal dava dosyası. Bu dava dosyasında verilecek karar rektör atama usulünü de doğrudan etkileyeceği için dava dosyasının neticesi davalarımızı doğrudan etkileyecek nitelikte. Anayasa Mahkemesi son derece kapsamlı olan bu dosyada henüz bir karar vermedi.
Öte yandan dava devam ederken Prof. Dr. Melih Bulu 15 Temmuz 2021 Tarihli Cumhurbaşkanı Kararı ile bu defa görevden alındı. Haliyle ilk dava dosyası konusuz kaldı. Bu tür durumlarda, dava konusuz kaldığı için mahkemeler iptal kararı veremiyor ancak dava sonunda davanın açılmasına sebebiyet veren tarafı tespit etme zorunluluğu devam ediyor. Bu dava dosyasında Mahkemenin ya ara karar oluşturarak Anayasa Mahkemesi kararı sonucunu beklemesini ve AYM’nin bu konuda iptal kararı vermesi halinde lehe karar vermesini veya doğrudan, Cumhurbaşkanı’nın takdiridir diyerek aleyhe sonuçlandırmasını bekleyebiliriz.
- Boğaziçi Üniversitesi rektörü Dr. Melih Bulu’nun görevden alınması sonrasında yerine 21 Ağustos 2021 tarihli atama kararı uyarınca Prof. Dr. Mehmet Naci İnci atandı. Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri tıpkı ilk davada olduğu gibi ikinci atama işlemine karşı da aynı gerekçelerle iptal davası açtılar. Bu dava dosyasında da henüz Danıştay 8.Dairesi bir karar vermiş değil.
- 6 Şubat 2021 tarihli Cumhurbaşkanı Kararı ile, Boğaziçi Üniversitesi’ne, hiçbir planlama olmaksızın biri hukuk fakültesi diğeri iletişim fakültesi olmak üzere iki yeni fakülte kurulmasına karar verildi. Bu karara karşı Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri ve bilindiği kadarı ile Eğitim-Sen tarafından Danıştay 8.Dairesi’ne yürütmenin durdurulması talepli iptal davası açıldı. Dava dosyasında Mahkeme kararı ile Yükseköğretim Kurulu da Cumhurbaşkanlığı yanında davalı olarak eklendi. Dava dosyasına gelen bilgi ve belgelere göre bu fakültelerin kuruluşuna ilişkin dayanak işlemin Prof. Dr. Melih Bulu tarafından yazılan bir paragraflık bir yazı olduğu ve temel gerekçesinin yabancı dil bilen hukukçu ve iletişimciler yetiştirmek olduğu anlaşıldı. Yine bu tür fakülte kuruluşlarında Yükseköğretim Kurulu’nun üniversitelerin taleplerini bu meselede olduğu gibi şipşak karşılamadığı, Senato kararı aradığı ama nedense Boğaziçi Üniversitesi’ne kurulan bu yeni fakültelerde herhangi bir hazırlık tasarısına bile gerek duymaksızın jet hızıyla fakülteleri kurma yönünde karar aldığı ortaya çıktı. Kanun’la kurulması gerektiği açık olmasına karşın Mahkeme yorumu ile fakültelerin kuruluşunda “yeni kurulan üniversiteye açılacak fakülte” ve “kurulu üniversitede yeni açılacak fakülte” ayrımına gidildi. Netice itibariyle itirazlarımızı haklı bulan bir üye dışında Danıştay 8.Dairesi’nin dört üyesinin gerekçesiz ret oyları ile yürütmenin durdurulması talebimiz reddedildi. Karara karşı Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na itiraz edildi. Şimdi bu Kurul’un kararı bekleniyor.
- Yeni kurulan Hukuk Fakültesi dekanlığına YÖK Başkanlığının 11 Şubat 2021 tarihli kararı ile Yükseköğretim Kanunu m. 16/a uyarınca, kadrosu Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde bulunan Prof. Dr. Selami Kuran atandı. Hukuksuz kurulan fakülteye karşı iptal davası açıldığı için fakülteye atanan ve üniversite yönetimine etki etme amacıyla yapıldığı anlaşılan dekan atamasına karşı Ankara İdare Mahkemesi’nde yürütmenin durdurulması talepli iptal davası açıldı. Ankara İdare Mahkemesi, İstanbul mahkemelerinin yetkili olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verdi ve dosyayı İstanbul İdare Mahkemesine gönderdi. Ardından dosyanın gönderildiği İstanbul İdare Mahkemesi de Ankara İdare Mahkemesinin görevli olduğu kanaati ile dosyada ikinci yetkisizlik kararını verdi. Dosya Danıştay 8.Dairesine yetki uyuşmazlığının karara bağlanması için gönderildi. Danıştay 8.Dairesi Ankara İdare Mahkemesi’nin yetkili olduğuna karar verdi. Böylece dava dosyası, dava açıldıktan tam 9 ay sonra ilk inceleme aşamasına geçebildi. Yapılan inceleme neticesinde yürütmenin durdurulması talebimiz hukuka aykırılık ve telafisi imkânsız zarar şartlarının bir arada gerçekleşmediği gerekçesi ile reddedildi.
- Yeni kurulan İletişim Fakültesi dekanlığına YÖK Başkanlığının 14 Nisan 2021 tarihli kararı ile Yükseköğretim Kanunu m. 16/a uyarınca, dönemin rektörü Prof. Dr. Melih Bulu vekaleten atandı. Melih Bulu’nun görevlerinden alınması ile bu dava konusuz kaldı. Mahkeme’nin ilk vekaleten atama işlemi ile ilgili davanın açılmasına sebebiyet veren taraf tespitini yapması gerekiyor. Yukarıda Melih Bulu bahsinde de ifade edildiği üzere davalar konusuz kalsa bile hukuki tartışma yönünden devam edebiliyor. Eğer lehe bir tespit yapılırsa bu ve benzeri usulsüz atamalara karşı da bir içtihat oluşturacak.
- Kocaeli Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Dr. Muzaffer Eroğlu, Yükseköğretim Kanunu m. 40/b uyarınca Boğaziçi Üniversitesi Hukuk Fakültesine YÖK kararı ile görevlendirildi. Bu işlemin hemen peşi sıra, Dr. Eroğlu Boğaziçi Üniversitesi Senatosu’na Hukuk Fakültesi temsilcisi olarak seçildi. Görevlendirme işleminde Üniversite Yönetim Kurulu kararı alınması gereği şart olmasına karşın bu işlemde Hukuk Fakültesi’nin, atanmış dekanı ve rektör yardımcılarından oluşan sözde Hukuk Fakültesi Yönetim Kurulu kararı yeterli görüldü. Üstelik gönderen üniversite Kocaeli Üniversitesi hem Fakülte hem Üniversite Yönetim Kurulu hem rektör kararı alırken Boğaziçi Üniversitesi’nde benzer işleyiş yürütülmedi. Mahkeme açılan dava dosyasında hukuka aykırılık ve telafisi güç zarar olgularının bir arada gerçekleşmediği gerekçesi ile yürütmenin durdurulması talebimizi reddetti. 40/b görevlendirmesi ile ilgili açılan dava dosyasında Mahkeme oy çokluğu ile davamızı reddederken karar üst mahkemeye taşındı. Senato temsilciliği ile ilgili açılan dava dosyasında ise henüz bir karar verilmedi.
- Dr. Melih Bulu’nun rektör olarak atandığı dönemden itibaren başlayan ve Prof. Dr. M. Naci İnci döneminde de devam eden başlıca hukuksuzluk alanlarından birisi de Üniversite yönetim organları olan Senato ve Üniversite Yönetim Kurulu (ÜYK) üye yapısı değiştirme ve çoğunluğu elde etme yönündeki girişimleri oldu. Bu konuda Prof. Dr. M. Naci İnci, Prof. Dr. Fazıl Önder Sönmez ve Prof. Dr. Gürkan Kumbaroğlu rektör yardımcılığı sıfatlarının yanı sıra vekaleten üstlendikleri görevler yoluyla katıldıkları Senato, ÜYK toplantılarında birden fazla makam adına mükerrer oy kullanmaktan çekinmediler. Üstelik ÜYK toplantılarında rektör yardımcılarının oy kullanma hakkı olmadığı Kanun’da açıkça ifade edilmesine rağmen, hukukun arka kapılarından dolanarak güya vekaleten atandıkları makamlar adına oylar kullanarak usulsüz kararlar alınmasını sağladılar.
Bu şekilde alınan ilk kararlardan birisi de 23 Haziran 2021 tarihli Senato toplantısında Üniversite Yönetim Kurulu’na üye seçimi işlemiydi. Görevden alınmış rektör Prof. Dr. Melih Bulu, Üniversite Yönetim Kurulu’na üye seçimi işlemini kendi istediği adayı seçtirinceye kadar aylarca bekletti. Nihayet 23 Haziran 2021 tarihinde seçim yapıldı ve ilk defa mükerrer oylar bu toplantıda kullanıldı. Haliyle, mükerrer oylarla, usulsüz atamalarla kullanılan oylara dayalı olarak yapılan seçimin usulsüzlüğü gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulması ve iptal istemli dava açıldı. İstanbul İdare Mahkemesi açılan dava dosyasında hukuka aykırılık ve telafisi güç zarar olgularının bir arada gerçekleşmediği gerekçesi ile yürütmenin durdurulması talebimizi reddetti. Davanın esası henüz karara bağlanmadı. Mahkemenin karar vermesini bekliyoruz.
- Buraya kadar anlatılan ve diğer dava konusu edilmeyen usulsüz atama işlemleri gerekçe gösterilerek Boğaziçi Üniversitesi üst yönetimi ve idari kadrolara, üniversite organlarında çoğunluğu ele geçirme amaçlı usulsüz atama ve görevlendirmeler nedeniyle YÖK Başkanı, rektör ve yardımcıları hakkında görevi kötüye kullandıkları iddiası ile suç duyurusunda bulunuldu. Bu dosyada Savcılık henüz hiçbir işlem yapmadı.
- Hukuka aykırı bir şekilde açılan ve kuruluşunun iptali istenen Hukuk Fakültesi’ne, Senato’nun aksi yöndeki kararına rağmen rektör yardımcıları ve atanmış dekanın oluşturduğu fakülte yönetim kurulu kararı ve rektör işlemi ile kadro ilanı verildi. İlan verilmeden önce Kanun’a göre Senato’da yeni kurulan fakültenin eğitim-öğretim esaslarının, bu fakülteye atanacak öğretim elemanlarına uygulanacak atama ve yükseltme şartlarının belirlenmesi gerekirken böyle bir belirleme yoluna gidilmeden ilan verildi. Üniversite’nin diğer fakülte ve bölümleri ile öğretim elemanları arasında eşitsizlik ve dengesizliğe yol açacak bir uygulama yapıldı. İstanbul İdare Mahkemesi açılan dava dosyasında hukuka aykırılık ve telafisi güç zarar olgularının bir arada gerçekleşmediği gerekçesi ile yürütmenin durdurulması talebimizi reddetti. Davanın esası henüz karara bağlanmadı. Mahkemenin karar vermesini bekliyoruz.
- 1416 Sayılı Kanun gerekçe gösterilerek Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’ne, Bölüm ve Fakülte’nin aksi görüşüne rağmen doğrudan atama işlemi yapıldı. Boğaziçi Üniversitesi’nin tüm bölümleri bu atama yöntemine karşı çıktı. Önceki yönetimlerin bu konuda Boğaziçi Üniversitesi’nin 1416 Sayılı Kanun kapsamında bir görevlendirme talebi olmadığını, Üniversite’ye bu şekilde bir atama yapılmasını doğru bulmadıklarını belirten itirazlar yeni atanmış yönetim tarafından göz ardı edildi. Atama işlemine karşı Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Kurulu’nu oluşturan akademisyenler, yürütmenin durdurulması talebiyle dava açtı. Dava dosyasında henüz herhangi bir karar verilmedi.
- Boğaziçi Üniversitesi rektörü Prof. Dr. M. Naci İnci’nin talebi üzerine YÖK tarafından, Yükseköğretim Kanunu’nun 40/b maddesi uyarınca 10 Kasım 2021 tarihinden itibaren Boğaziçi Üniversitesi’nde görevlendirilen, kadrosu Bakırçay Üniversitesi’nde bulunan Doç. Dr. İlhami Öztürk’ün 18 Kasım 2021 tarihinden itibaren Yükseköğretim Kanunu’nun 19. maddesi uyarınca Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü’ne Enstitü Müdürü olarak atanmasına karar verildi. Üniversite’ye görevlendirme amacının Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne Müdür atamak şeklinde hukuka uygun bir amacı olamayacağı ve asaleten atanmaya uygun onlarca Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi olduğu için bu işlemlere karşı yürütmenin durdurulması ve iptal talepli dava açıldı. Dava dosyalarında henüz herhangi bir karar verilmedi.
Buraya kadar açılan davalardan bahsettik. Maalesef siyasal iktidar ve iktidardan aldığı cesaretle Yükseköğretim Kurulu ve rektörlük tarafından hukuksuz işlemlere her geçen gün yenileri ekleniyor.
Bir gece ansızın yaşanan gelişmelerden bir diğeri de 30 Aralık 2021 tarihli Cumhurbaşkanı Kararı ile Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’ne bağlı olarak Veri Bilimi ve Yapay Zekâ Enstitüsü kurulmasına karar verilmesiydi. Enstitünün kuruluş şeklindeki hukuksuzluklar ile fakültelerin kuruluşlarında yaşanan hukuksuzlar arasında paralellikler kurulabilir. Kamu yararından çok, kadrolaşma temelli, hizmetin gereklerinden çok, Üniversite’nin yıllara yayılarak geliştirdiği dengelerini siyasi hesaplar uğruna bozmayı hedefleyen bu işleme karşı da tıpkı fakültelerde olduğu gibi, Danıştay’da yürütmenin durdurulması talepli bir dava açılması için çalışma yürütülüyor.
Son bir yıl içinde yaşanan en ağır hukuksuzluklardan birisi geçtiğimiz ay meydana geldi. Üniversite’nin faal dört fakültesinden biri, seçimle belirlenen dekan adayı atanmadığı için rektör yardımcısı Prof. Dr. Fazıl Önder Sönmez’in vekaletinde, diğer üç tanesi ise seçimle belirlenmiş dekanlar tarafından yönetilmekteydi. Seçimle belirlenmiş üç dekan aynı anda ve aynı gerekçe ile bir anda görevlerinden alındılar. Dekanlar basından öğrenildiği kadarı ile görevden alınmalarına karşı iptal davası açtılar. Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri işlemin üniversiteyi dizayn etme, kadrolaşma, öğretim elemanları ve öğrencilere karşı usulsüz disiplin işlemleri yapma, hukuksuzluğu artırma amaçlı olduğunu dile getirdiler. Boğaziçi Üniversitesi Bölümleri yapılan işlemi protesto etmek için ortak açıklama yayımladı. Bu işleme karşı da yürütmenin durdurulması ve iptal davası için çalışma yürütülüyor.
Tam da dekanların görevden alınmalarının peşi sıra rektör ve yardımcıları, YÖK tarafından görevden alınan dekanların yerine alelacele vekaleten atandılar. Boğaziçi Üniversitesi’nin faal fakültelerinin tamamı bu atamalarla beraber tamamen vekaleten ve rektör ile yardımcıları tarafından yönetilir hale getirildi. Üstelik tüm bu usulsüzlüklere göz yuman ve hatta ortak olan YÖK, Mühendislik Fakültesi’ne aylardır asaleten atama yapmamıştı. Yükseköğretim Kanunu’nun belirlediği usulle aylar önce 3 aday belirlenmiş, rektöre sunulmuş ve rektörce bu adaylar olduğu gibi aynen YÖK’e önerilmiş olmasına rağmen…
Dekanlıklara vekaleten atamalarla eş zamanlı olarak, bir süredir Senato gündemine gelmesi beklenen Hukuk Fakültesi lisans programı, rektör ve iki yardımcısının tam 8 oy kullandığı, Üniversite dışından 3 akademisyenin Senato temsilcisi/üyesi olarak katıldığı toplantıda kabul edilerek Yükseköğretim Kurulu’na gönderildi. Parlamenter ilke ve usullerin ihlal edildiği bu toplantı ve lisans programı oluşturma sürecine aykırı şekilde alınan kararlar hakkında da çalışmalarımızın devam ettiğini söyleyebiliriz.
Buraya kadar aktarılanlardan çıkarılacak netice şu: Siyasal otorite ve atadığı/görevlendirdiği kişiler arasındaki sıkı irtibat, ülke sathında yaygın şekilde görüldüğü üzere yargı makamlarının içinde bulundukları baskı ortamı ve Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan müdahalelerin özel olarak yönlendirildiğini ve Ankara’dan takip edildiğini gösteren olgular, bu kadar açık hukuksuzluklara rağmen on iki aylık bu süreçte neden olumlu bir yargı kararının henüz alınamadığına belki bir yanıt oluşturabilir. Diğer yandan bu hukuk mücadelesindeki başlıca ve gerçekçi motivasyon mahkemelerin etkili bir sığınak olması değil. Davaların uygulanan yetki aşımını kayıt altına alma işlevi kadar, gelecekte siyasi baskı ortamının gevşemesi halinde, üniversite özerkliği ve özgür bilimin ayaklar altına alınması suretiyle bugüne kadar gerçekleşmiş olan kamu hasarından geri dönüşün hukuki zeminini hazırlamak gibi bir işlevi de var. Ayrıca davaların, bir kurumu hoyratça dağıtmakla meşgul atanmış görevlileri bir nebze olsun yavaşlatma ve hatta tedirgin etme işlevi olduğu da iddia edilebilir.
Akademisyenler ve üniversite bileşenleri tarafından bir yılı aşkın süredir yürütülen direnişin önemli ayaklarından biri olan hukuk alanındaki mücadeleyi bu bağlamda değerlendirmeye devam etmek gerekiyor.