Boğaziçi Üniversitesi direnişi birinci yılını doldurdu. Bu bir senede okulun her biriminde birçok değişiklik gündeme geldi: Personel alımları, açılan fakülteler, kapatılan birimler, süresiz izinlerle işine son verilenler… Bu değişimlerden nasibini alan gruplar arasında şüphesiz öğrenciler de bulunmakta. Bu yazıda direnişin birinci yılı tamamlanmışken Boğaziçi Üniversitesi’ndeki öğrenciler ve onların kampüs hayatında özellikle son dönemde yaşanan gelişmeleri ele alacağız.

 

BÜ’nün Kültür ve Sanat Yaşamı Nereye Gidiyor?

Boğaziçi Üniversitesi, verdiği eğitimin yanı sıra öğrencilere, idari ve akademik personele sunduğu kültürel ve sosyal yaşam ile de bilinmektedir. Ancak 1 Ocak 2021 tarihinden itibaren okulda hem akademik bağlamda hem de öğrenci kulüpleri içerisinde düzenlenecek/gerçekleşen etkinlik ve derslere yönelik önleyici ve kısıtlayıcı tavırlar geliştiğini belirtebiliriz. Bu etkinliklerin çoğunlukla kültür sanat alanından çıkması ise dikkat çeken bir nokta. Bu engellemelerle üniversitenin kültürel ve sosyal yaşamının hedef alındığı söylemek yanlış olmayacaktır.

Batı Dilleri ve Edebiyatı Bölümü içerisinde ders veren[1] Feyzi Erçin ve Can Candan’ın görevlerine son verildiği kamuoyunda çokça gündem olmuştu. Sonrasında yine aynı programda caz dersleri veren Seda Binbaşgil’in derslerine son verildi, film kurgusu dersi veren Özcan Vardar’ın ise yeni dönemde ders açmasına izin verilmedi. Böylece, Fen ve Edebiyat Fakültesi’nde sanat alanında verilen, pratik ve akademik düşüncenin birleştiği, öğrencilerin sanat üretime teşvik edildiği bir alan kapatılmış oldu. Ayrıca Naci İnci yönetimi hocaların okulda ders vermesinin önüne geçmekle ­­kalmadı aynı zamanda okuldaki herhangi bir etkinliğe katılımcı/konuşmacı olarak dahil olmalarına da izin vermedi. Can Candan ve Feyzi Erçin 3 Aralık’ta BÜ Avrupa Çalışmaları Merkezi, İnsan Gelişme Mer­kezi, Sosyoloji Bölümü, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ve Tarih Bölümü tarafından düzenlenecek olan “Duvarlar ve Sınırlar: Göç, Kırılganlık ve Sanat Üzerine” adlı etkinliğe konuşmacı olarak davet edilmişlerdi. Ancak okul yönetimi, iki eğitimcinin etkinlik kapsamında okula girmesini engelledi

Boğaziçi direnişinde öne çıkan bu akademisyenlerle birlikte etkinlik yapmak isteyen öğrencilerin çalışmaları da yönetimin antidemokratik uygulamalarından nasibini aldı. Boğaziçi Üniversitesi Sinema Kulübü’nün (BÜ(S)K) 25 Ekim’de düzenleyeceği “Can Candan ile Belgesel Macerası” etkinliği Candan’ın kampüse girmesinin yasak olduğu gerekçesiyle iptal edildi. Benzer bir şekilde Boğaziçi Üniversitesi Davranış Bilimleri Kulübü’nün (BÜDAV) Feyzi Erçin ile gerçekleştireceği 4 haftalık film okuma etkinliği de iptal edildi. Etkinliğe neden izin verilmediği konusunda herhangi bir açıklama yapılmadı. Ancak BÜDAV, Hayat Boyu Yolculuk etkinlik ekibiyle birlikte etkinliklerini planladıkları gibi gerçekleştirdi.

Öğrenci faaliyetlerine yönelen sansür sadece bunlarla sınırlı değil. Hatırlanacağı gibi Boğaziçi Üniversitesi Fotoğrafçılık Kulübü (BÜFOK)’un 11 Haziran’da Onur Ayı kapsamında gerçekleştireceği Onur Ayı Fotoğraf Sergisi’nin Kulüpler Arası Kurul (KAK) tarafından onaylanmasına rağmen Öğrenci İşleri Dekanı (ÖİD) Fazıl Önder Sönmez tarafından yasaklanmış ve herhangi bir sebep sunulmamıştı. Geçtiğimiz Aralık ayı içerisinde ise  Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Hizmet Kulübü’nün (BÜSOS) gerçekleştireceği F Tipi Film gösteriminin ve Hayata Dönüş Operasyonu ile ilgili yapacağı serginin ÖİD tarafından “uygun görülmediği” gerekçesiyle iptal edilmesi üniversite içerisindeki özgür ve özerk olması gereken düşünce ve sanat ortamının ciddi tehdit altında olduğunu göstermekte.

Tüm bu etkinlik iptallerine dair KAK tarafından ele alınan ve sosyal medyada paylaşılan yazıya buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

 

İktidarın Boğaziçi Üniversitesi yapısını dönüştürme girişimleriyle beraber, Kovid-19 koşulları da kampüs yaşamını olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor. Uzaktan eğitim dönemi öğrenci kulüplerinin, topluluklarının işleyişini zorlaştırmış, kimi kulüpler çalışmalarını online olarak yürütürken kimi kulüpler yeni döneme adapte olmakta zorlanmıştı. 2021 Güz döneminde yeniden yüz yüze eğitime geçildiğinde derslikler, ders saatleri Kovid-19 koşullarına göre düzenlenirken bunun öğrenci kulüplerine etkisi yönetim tarafından dikkate alınmadı. Kimi derslerin çok geç saatlerde bitmesi öğrencilerin, kulüp faaliyetlerine dahiliyetini zorlaştırdı. Kayyum ve Kovid-19 koşullarında çalışmalarına devam eden öğrenci kulüpleri, topluluklarının dahi, üye sayılarında ciddi bir azalma olduğu gözlemlenmekte. Bu durumun başlıca sebebi yukarıda da belirtildiği gibi salgın koşulları olarak görülebilir. Ancak üniversite ve ülkede yaşanan belirsizliğin, öğrencilerin üniversite hayatlarında kültür ve sanatla uğraşmalarının önünde bir engel olarak durduğunu belirtmek mümkün. Ayrıca, Boğaziçi direnişinin, üniversitenin kültür-sanat ortamına pozitif katkı sunması, direnişin etkisiyle öğrenci inisiyatiflerinin kampüs yaşamına daha fazla sahip çıkması beklenirdi. Bu noktaya gelinmesinde direnişin öğrenci ayağında doğrudan eylemlere odaklanılmasının, üniversite içinde örgütlenme perspektifinin kaybedilmesinin de oldukça etkili olduğu görülebilir.

 

Öğrencilere Açılan Soruşturmalar

Üniversitedeki kültürel ve sanatsal ortama yönelik kısıtlamalar ve öğrencilerin bu alandan uzak durması bir yana, öğrencilerin eğitim hakkı ve kampüs içerisinde var olmalarına dönük saldırılar da devam etmekte. Boğaziçi Üniversitesi Fen Edebiyat, İktisadi ve İdari Bilimler, Sosyal Bilimler Enstitüsü, fakülteleri disiplin kurullarını toplayarak 45’in üzerinde öğrenciye 2021 yılının Aralık ayında disiplin soruşturması açtı.

Bu soruşturmalara giden yolun yönetimin 5 Ekim ve 22 Ekim provokasyonlarıyla açıldığını söyleyebiliriz. 5 Ekim 2021 günü akademisyen ve öğrencilerin eylemi sırasında Naci İnci‘nin koruma ordusuyla okuldan çıkması gerilimli bir karşılaşma yaratmış ve bir iki öğrenci makam aracının üstüne çıkmıştı. Üniversite yaşamı içinde basit bir disiplin sorunu olabilecek bu olay bir terör faaliyeti olarak gösterilip iki öğrencinin tutuklanma gerekçesi olmuştu. Enis Berke Gök ve Caner Perit Özen bu provokasyon sonrasında tutuklanmış, toplam 19 öğrenci hakkında  da uzaklaştırma kararı verilmişti.Bu yazının hazırlandığı sırada Caner Perit Özen ve Ersin Berke Gök tahliye edildi.

Bugünkü üniversite soruşturmalarının temelinde ise 22 Ekim günü Güney Kampüs’te yaşanan diğer provokasyon yatmakta. 22 Ekim 2021 günü öğrencilerin rektörlük binası önüne kurulan nöbet çadırını açması özel güvenlik birimi tarafından engellendi. Aynı gün, öğrenciler ikinci defa çadırı kurmaya çalıştıklarında, çevik kuvvet polisleri kampüse girdi ve öğrenciler çadırı kaldırmadan kampüsten çıkmayacaklarını söyledi. Yapılan müzakere sonunda öğrenciler çadırı kaldırmayı kabul etti. Ancak polis çadırın kaldırılmasına rağmen kampüsü terk etmeyerek 45 öğrenciyi ortada bariz bir sebep yokken gözaltına aldı. Gözaltına alınan öğrencilerden 43’ü aynı akşam serbest bırakıldı. Ancak fakülte dekanlıkları, o gün orada bulunan öğrencilerden en az 48’ine (şu an bilinen kadarıyla) disiplin soruşturması açtı. Disiplin soruşturması YÖK disiplin mevzuatındaki 6.1.a, 6.1.f ve bazı öğrenciler için de 8.1.a maddeleri gerekçe gösterilerek açıldı.[2]Soruşturmalar tamamlanmamış olsa da hakkında soruşturma açılan bazı öğrencilerin KYK burslarının kesildiği de biliniyor.

Soruşturmalar fakülteler tarafından açılmış ve yürütülüyor olsa da bunun üniversite yönetiminin ve atanmış rektörün baskısıyla yapıldığını söylemek mümkün. Bu anlamda atanmış rektör Naci İnci’nin hem öğrencilere hem de akademik personele yönelik baskı kurduğunu belirtebiliriz. Bu soruşturmaların sonucunda öğrencilere ne gibi yaptırımlar uygulanacağı merak konusu. 5 Ekim provakasyonu sonrası yaşanan gelişmelerin ardından, 22 Ekim provokasyonundan nasıl sonuçlar çıkacağı, disiplin kurullarındaki hocaların soruşturmaları nasıl ve hangi yönde yürüttüklerine bağlı olarak şekillenecektir.

 

Boğaziçi Yurtları

Türkiye’nin farklı yerlerinde “Barınamıyoruz” hareketinin başlamasına neden olan koşulların bir benzeri BÜ’de de yaşanıyor. Boğaziçi yurtları çoğu öğrencinin sağlıklı ve kendini güvenli hissettiği bir yaşam alanı olmaktan gittikçe uzaklaşıyor. Bunun iki nedeni olduğu söylenebilir: yurtlara konulan turnikeler ve Koronavirüs önlemleri doğrultusunda kurulan karantina odalarının yetersizliği.

17 Aralık 2021 tarihinde BÜ yurtlarına turnike yapıldı. Koronavirüs önlemleri bahane edilerek bu uygulama haklı çıkarılmaya çalışılıyor. Öğrenci yaşamını takip etmek, gözetlemek ve denetlemek için kullanılan bu uygulamanın birçok yönden eleştirilmesi ve karşı çıkılması gereken bir mesele olduğunu belirtmeliyiz.

Kayyum rektörün atanmasıyla beraber üniversite içine birçok kısıtlama getirildiğini söyleyebiliriz. Melih Bulu döneminde yapılan ilk icraatlerden birisi okulun neredeyse her köşesine kamera yerleştirmekti. Naci İnci’nin ise yurtlara turnike yerleştirmesi benzer bir nitelik taşıyor. İki uygulamanın da öğrencilerin ne zaman, nerede olduğunu takip etmek amacıyla yapılmış olduğunu söylemek mümkün. Ayrıca olası bir doğal afette çıkışları/tahliyeyi zorlaştıracak olan bu turnikelerin bulundurulmasının tartışılması gerekiyor. Aynı zamanda güney kampüste bulunan en az yüz yıllık yurtlara  turnike yerleştirmek için binaların delindiğini not etmek gerekiyor. Boğaziçi Üniversitesi yapılarının 150 yıllık tarihi göz önüne alındığında bu yapıların tarihi dokusuna zarar verildiği söylenebilir.

Bir diğer gündem ise karantina odaları. Son zamanlarda okulda Kovid-19 vakalarında büyük bir artış yaşanması sonucu 27 Aralık – 4 Ocak arası, finallerin başlangıç tarihine kadar, tüm derslerin ve öğrenci etkinliklerinin çevrimiçi olarak yapılacağı duyuruldu. Bu kapanmanın en temel sebepleri öğrencilerin büyük bir kısmının Boğaziçi Üniversitesi yurtlarında barınıyor olması ve okul tarafından bu konuda alınan önlemlerin yetersiz kalması. Pandemi öncesi dönemde yurtlarda aynı odada barınan öğrenci sayısıyla bugün barınanlar arasında herhangi bir fark bulunmamakta ve yurtlar tam kapasite devam etmekte. Yurtlarda, daire tipine göre odada kalan kişi sayısı değişse de genel olarak güney yurtlarda bir odada 8’er kişi, kuzey yurtlarda ise 6’şar kişi barınıyor. Dolayısıyla odada kalan herhangi birinin Kovid pozitif olması durumunda hastalık kolayca yayılabiliyor. Bu noktada, derslerin bir hafta online olarak gerçekleştirilmesi bir çözüm sunmayacak gibi görünmekte. Yurtların bu kadar kalabalık olmasının sebebi ise yetersiz bütçe ve imkana rağmen YÖK tarafından kontenjanların artırılmaması olarak belirtilebilir.

Kampüste sadece 4 adet karantina odası bulunduğunu not etmek gerekir.  Yani güney ve kuzey kampüste totalde 48 kişinin aynı anda Kovid olabileceğini düşünebilirsiniz. Ayrılan karantina odaları daire tipinde; 2 oda bulunuyor, odalarda 6’şar kişi kalıyor; toplamda da 12 kişi aynı mutfak, tuvalet, banyoyu kullanıyor. Kısacası 12 kişinin aynı dairede karantinaya giriyor olması da tartışılması gereken meselelerden. Karantina odalarının temizliğinin de düzenli bir şekilde yapılmadığını söyleyebiliriz: Sadece ortak alan ve banyoyu kapsayacak şekilde beş günde bir temizlik yapılıyor. Hijyen noktasında sıkıntılar olduğu da açık. Son olarak, son dönemdeki artış sebebiyle Kovid olan öğrenciler karantina odalarına sığamadığı için bir saatlik mesafede bulunan Kilyos ve Kandilli kampüslerindeki yurtlara gönderiliyorlar.

Yurt altyapılarının yetersizliği bir yana bu duruma bazı öğrencilerin de katkıda bulunduğu gözlemlenmekte. Yurtta bulunan bir öğrenci eğer hastalık belirtileri gösteriyorsa ve test olmuşsa, onunla beraber odasındaki diğer öğrenciler de testi sonuçlanana kadar karantinaya girmek durumdalar. Testi yaptıran kişi pozitif çıktığında ise bütün oda test yaptırmak ve karantinayı sürdürmek zorunda. Bu koşullar altında bazı öğrencilerin hastalık belirtisi gösteren arkadaşlarına test yaptırmamasını söylediği bilinmekte. Dünya çapında yaşanan böylesine ciddi bir soruna toplum sağlığını düşünmeden yaklaşmak, oldukça sorumsuz bir davranış olarak değerlendirilebilir. Bütün bu koşullar göz önüne alındığında Boğaziçi Üniversitesi’ndeki yurtların, öğrencilere güvenli bir barınma alanı sağlamadığını söylemek yanlış olmayacaktır.

 

BÜREM

BÜREM, Boğaziçi Üniversitesi Öğrenci Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Merkezi’dir. Düzenli olarak verdikleri hizmetler arasında bireysel danışmanlık ve grup çalışmaları yer alıyor. 2020 raporuna göre 621 öğrenci BÜREM’e başvurmuş ve çeşitli yerlere yönlendirilmiş. Raporda geçen şu ifade ilgi çekici: “Bireysel görüşme için olan talep yoğunluğunun uzun bekleme sırasının oluşmasına neden olması gerekçesiyle, “bireysel görüşmelerin 8 oturum ile sınırlandırılması kararı” halen uygulanmaktadır”. Zaten yıllardır BÜREM’in kaynaklarının yetersiz olduğu konuşulan bir konu. Raporda geçen bu cümle de tespitleri kanıtlar nitelikte. Bu yüzden danışanlar 8 oturum sonrasında çeşitli terapist, psikolog ve psikiyatri servisine yönlendiriliyor.

Son zamanlarda yaşanan gelişme ise öğrencilerden geçmişe yönelik para talep edilmesi. Salgın öncesi dönemde görüşmeler için 5 lira gibi temsili bir ücret talep ediliyordu. Ancak pandemi döneminde öğrencilere ekonomik anlamda zorluk çıkarmamak için herhangi bir ödeme talep edilmemişti. Bugün ise birim üzerinde yapılan denetlemelerden dolayı salgın döneminde online destek alan öğrencilerden geçmişe dönük ücret istendiği sosyal medyada duyuldu. Bunun yanı sıra online dönemde, özellikle yurtta kalıp kendisine ait bir alan olmadan online terapi alan öğrenciler mevcut. Bu durumdaki öğrencilerin yer ihtiyacını karşılamak için saatlik 5 tl gibi bir para karşılığında onlara oda sağlanıyor.

Talep edilen bu ücretlerden BÜREM’in sorumlu olmadığını belirtelim. Çalışan sayısı az olan bir birime, rektörlükten bütçe politikalarından kaynaklı bir baskı geldiği biliniyor. Bu anlamda okul yönetimi, bütçe politikasını öğrencileri de dahil ederek şekillendirmesi öğrenci dostu olmayan bir tavır olarak yorumlanabilir.

 

Öğrenci Temsilciliği Kurulu (ÖTK)

2021 Ocak ayında kayyum rektör atandıktan sonra ÖTK tarafından sosyal medyada yapılan paylaşımlar tartışma konusu oldu. O dönem devam eden temsilciler, 1 Kasım 2019’da yapılmış olan seçim sonucunda belirlenmişti. Başka bir şekilde ifade etmek gerekirse ÖTK görev süresini aşmış olmasına rağmen ne YÖK ne de okul yönetimi tarafından seçim yenilendi. Halihazırda çalışan ÖTK’nin çok da işlevli olmadığı için öğrencilerin yeni bir seçim konusunda ısrarcı olmadığını söylemek mümkün. Atanan rektöre karşı protestoların başlamasıyla beraber ÖTK’ye olan güven iyice azaldı ve öğrenciler kendi direniş inisiyatiflerini kurmaya başladı.

Bütün bu gelişmelerin ardından 26 Kasım 2021’de yeni ÖTK seçimi yapıldı ve geçtiğimiz günlerde sosyal medyadan bir metin yayımlandı. ÖTK’nin ne gibi faaliyetler yürüteceği, üniversite öğrencisinin talepleri ile okul yönetimi arasında nasıl bir ilişki ve iletişim kuracağı takip edilmesi gereken önemli noktalardan biri.

 


[1] Erçin “Sinemada Klasik Müzik”, “Auteur Sinemasında Klasik Müzik”, “Film Müzikleri” ve “Filmde Ses” dersleri verirken Candan ise “Documentary Cinema,” “Documentary in Turkey” ve “Project in Film Analysis” adlı dersleri vermekteydi. Can Candan üniversitenin kadrolu çalışanıydı ve işine hukuksuz bir şekilde son verildi. Sözleşmeli çalışan Feyzi Erçin’in ise sözleşmesi yenilenmedi.

[2] YÖK Öğrenci Disiplin Yönetmeliği 6. Maddesi yükseköğretim kurumundan bir haftadan bir aya kadar uzaklaştırma cezasını gerektiren eylemleri kapsıyor. Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin soruşturmalarında gündem olan 6.1.a “Öğrenme ve öğretme hürriyetini engelleyici veya yükseköğretim kurumlarının işleyiş ve huzurunu bozucu eylemlerde bulunmak” 6.1.f ise ”Yükseköğretim kurumuna ait kapalı ve açık mahallerde yetkililerden izin almadan toplantılar düzenlemek” gerekçeleri kapsıyor. Yükseköğretim kurumundan iki yarıyıl için uzaklaştırma cezasını gerektiren eylemlerin yer aldığı 8. Madde’de ise, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerini kapsayan gerekçe (8.1.a) yönetmelikte şu şekilde geçiyor: “Yükseköğretim kurumu görevlilerine karşı cebir ve şiddet kullanarak görevin yapılmasına engel olmak.”