(Bu değerlendirme yazısı Artizan Toplumsal Gündem Çalışma Komisyonu tarafından 7 – 20  Kasım 2020 tarihli haber akışı esas alınarak hazırlanmıştır)

Bu iki haftalık dönemdeki başlıca iç politika gündemleri şu şekilde özetleyebiliriz: Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifasının ardından yerine Lütfi Elvan atandı. Bu istifanın ABD seçimlerini Joe Biden’in kazanmasının hemen ardından gelmesi dikkat çekti. Bülent Arınç’ın hukuk reformu açıklamalarının ardından Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın tahliye edilebileceği iddia edildi. Bülent Arınç’ın açıklamalarına ve tahliye iddialarına MHP içinden sert tepkiler gösterildi ve hukuk reformuna karşı çıkıldı. Kısa bir süre sonra Alaattin Çakıcı, CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu tehdit etti. Muhalefet partileri tehditlere karşı çıkarken, HDP ile birlikte anayasa taslağı hazırladıkları iddialarını reddetti. İmamoğlu’na Kanal İstanbul projesine muhalefet ederken kamu kaynaklarını kullandığı için soruşturma açıldı. Ekolojik tahribatı, yıkımı artırması beklenen yasa düzenlemeleri Meclis gündemine geldi.

Covid-19 salgınında vaka sayıları giderek artarken, henüz etkili önlemler alınmamışken dünyadan aşı haberleri peş peşe geldi.

Ekonomik göstergelerin oldukça kötü olduğu ve TL’nin ciddi değer kaybına uğradığı ortamda 475 baz puanlık faiz artışı gerçekleştirildi.

Dış politikada Türkiye AB gerginliği, Azerbaycan Ermenistan savaşı, Şengal’de Kürt güçlerinin çatışma riski ve ABD seçimleri önemli gündemlerdi. Kuşkusuz en önemli gündem ise ABD seçimleriydi. Trump’ın henüz kabullenmediği, kesin olmayan sonuçlara göre Biden seçimi kazandı. Tüm dünyada ve Türkiye’de şimdiden etkileri görülen bu değişime diğer gelişmelere ilişkin haberler ve yorumlara yazımızın devamında ulaşabilirsiniz.

 

İç Politika

Berat Albayrak’ın İstifası 

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak Instagram hesabından yaptığı paylaşımla, sağlık sorunları sebebiyle görevinden istifa ettiğini açıkladı ve kendisine bir daha ulaşılamadı. Bu açıklamaya birkaç muhalif haber kanalı dışında televizyon kanalları yer vermedi ve ertesi günkü çoğu gazetede de haber yer almadı.  Berat Albayrak’ın açıklamasının üzerinden yaklaşık 24 saat geçtikten sonra, İletişim Başkanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada “Cumhurbaşkanımız tarafından yapılan değerlendirme sonunda Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın görevden af talebi kabul edilmiştir” denildi.

Ana akım medya kuruluşları ile iktidara yakın basın kuruluşlarının tamamı Bakan Albayrak’ın istifa haberini, İletişim Başkanlığı açıklamasına değin veremedi. Kılıçdaroğlu’nun devlet krizi, Babacan’ın devletin iflası olarak nitelediği bu istifanın perde arkasına dair birçok spekülasyon ortaya atıldı. Cumhurbaşkanlığı YİK üyesi Bülent Arınç’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşerek, Bakan Albayrak’ın istifa etmemesi halinde 30-40 kadar vekilin partiden istifa ederek DEVA Partisine katılacağı iddiası da bunlardan biriydi. Bu iddia daha sonra bizzat Arınç tarafından yalanlandı.

Uzun süredir ısrarla sürdürülen içerde ve dışarda kavga siyaseti, AB ve ABD ile kötü ilişkiler, askeri operasyonlar, kamu kaynaklarının kötü kullanımları, otoyol geçişi ve şehir hastaneleri hasta garantileri ile bütçede karadeliğe dönüşen büyük projeler, karşılıksız para basımı, parasal genişleme, düşük faiz, bağımlı Merkez Bankası gibi uygulamaların neticesinde TL’de ciddi değer kayıpları yaşanırken, TCMB net rezervleri de eksiye düştü. Tüm bunların yaşandığı dönemlerde Hazine ve Maliye Bakanı olan Albayrak’ın istifası sonrasında Lütfi Elvan Bakan olarak atanırken, TCMB başkanlığına da Naci Ağbal atandı. Merkez Bankası, bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını (politika faizi) 475 baz puanlık artışla yüzde 10,25’ten yüzde 15’e yükseltti. Sadece bu değişimlerle bile TL/USD’de neredeyse 1 TL’ye yakın bir toparlanma yaşansa da, bu durumun kalıcı olması pek mümkün görünmüyor. Zira gerek piyasalarda gerekse toplumda ciddi güven erozyonu yaşayan hükümetin, oyunu kuralına göre oynayarak ekonomik tedbirler alması da artık yeterli değil. Ekonomik tedbirlerin yanı sıra derhal hukuk güvenliğinin, güçler ayrılığının ve kurumların bağımsızlığının da yeniden tesis edilmesi gerekiyor. Tüm yetkilerin tek kişide toplandığı mevcut başkanlık sistemi içinde demokratik hukuk devletine yönelik kararlar alınması ise oldukça zor görülüyor.

 

Hukuk Reformu Tartışması, Bülent Arınç’ın Açıklamaları

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifası sonrasında TBMM Grup Toplantısı’nda konuşan  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hukuk devleti ilkesini güçlendirmeye yönelik yeni adımlar atacaklarını kaydetmişti. Bunun hemen sonrasında Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’den de hukuk devletinin güçlendirilmesi ile ilgili açıklamalar geldi. Bakan Gül, hukuki öngörülebilirliğin yatırım ortamını da iyileştireceğine vurgu yaparak, AYM kararlarına uymayan alt mahkemeleri eleştirmişti. Bunun üzerine kamuoyunda Osman Kavala’nın ve hatta Selahattin Demirtaş’ın tahliye edilebilecekleri yönünde tartışmalar başladı. Cumhurbaşkanlığı YİK üyesi Bülent Arınç’ın gerek Osman Kavala gerekse Selahattin Demirtaş hakkındaki açıklamaları Cumhur ittifakının iki ortağı arasında soğuk rüzgârlar esmesine neden oldu.

 

Alaaddin Çakıcı’nın Tehditleri

Bakan Albayrak’ın istifa haberinden hemen sonra Alaattin Çakıcı’nın twitter hesabından yapılan paylaşımlar geçtiğimiz bu iki haftanın gündemini belirledi. Suç örgütü lideri Çakıcı, CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu twitter’da yayınladığı el yazısı mektubu ile ağır hakaretler eşliğinde tehdit etti. CHP tarafından Çakıcı’ya karşı sert bir açıklama ile yanıt verilmesi üzerine, Çakıcı tarafından ikinci bir mesaj daha yayınlandı. MHP lideri Bahçeli, twitter hesabından yaptığı açıklamalarla, 90’lı yıllarda işlediği ve azmettirdiği cinayetlerle adı anılan Alaaddin Çakıcı’ya açıkça destek vermekten geri durmadı. Bu durum Susurluk skandalının ortaya çıktığı koşullarda bile görülmeyen bir pervasızlık olarak değerlendirilebilir.

Muhalefet partilerinin tamamının tepki gösterdiği bu tehdit mesajlarına, iktidar partisi AKP ve Cumhurbaşkanlığı uzunca bir süre sessiz kaldı. Sonunda grup başkan vekili düzeyinde yapılan açıklama ile Çakıcı hakkında soruşturma başlatıldığı bilgisi verildi. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Alaattin Çakıcı’nın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik tehdidini “Milli iradeye tehdit” diye niteledi. “Türkiye’yi yönetenlerin de kulağının üstüne yatması çok manidardır” diyen Akşener, ‘reform’ diyen Adalet Bakanı Gül’e “Haddini bil” mesajı verildiğini öne sürdü. 

Ekonominin içinde bulunduğu açmazdan çıkış için, MHP, alınacak tedbirlere destek vereceğini açıklarken, hukuki ve siyasi konularda hakimiyetini kaybetmek istemiyor. Hukuk reformu tartışmasında, iktidar ortağı AKP ile karşı karşıya gelmemek için mesajlarını organize suç örgütü lideri Çakıcı üzerinden verirken, Kavala ve Demirtaş gibi uzun süredir siyasi saiklerle içeride tutulan sembolik isimlerin de serbest kalmasının önüne geçiyor. Birçok açmaz içinde bulunan Erdoğan’ın, iktidar ortağı MHP’nin bu adımları karşısında şimdilik geri adım attığı, yargı alanında beklenen adımları atamayacağı anlaşılıyor. Burada AKP içindeki farklı odakların olan bitene nasıl yaklaştıklarını da ayrıca takip etmek gerekiyor.

 

Muhalefet Partilerinin Ortak Anayasa Taslağı Hazırladığı İddiası

İYİP’te bir süredir çıkışları ve açıklamaları ile gündem olan Ümit Özdağ partiden ihraç edildi. Ümit Özdağ, CHP, HDP, Saadet ve İYİ Parti’nin ortak anayasa taslağı hazırladığını öne sürdü.  Bu iddia Millet ittifakını oluşturan partilerce derhal inkâr edildi. Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ise bu yönde bir çalışma olduğunu doğruladı. Özdağ tarafından ortaya atılan diğer bir iddia ise AKP ile İYİP arasında gizli görüşme yürütüldüğü iddiasıydı. Bu iddiada AKP sözcüsü Ömer Çelik tarafından inkâr edildi.

Hemen hemen tüm siyasi partilerin birbirlerine karşı hamleleri veya bu partilerin kendi iç tartışmalarında, HDP ve Kürtler ile ilgili politikalar belirleyici olmaya devam ediyor. Millet ittifakına verdiği destekle İstanbul Belediye seçimlerinde belirleyici olan HDP’nin ise ittifakın parçası olması konusunda henüz bir mesafe kat edilebilmiş değil. CHP’li Özgür Özel, Yol TV’de katıldığı programda, “HDP neden Millet ittifakı içinde değil?” sorusuna “HDP her birimiz kadar yasal bir parti.” derken devamında “Elbette eleştiri aldıkları ve kendilerinin cevaplaması gerektiği birçok konu vardır.” şeklinde cümlesini her zamanki temkinlilikle tamamlamaya devam ediyor. İktidardaki Cumhur İttifakı da Millet ittifakını dağıtmak için HDP ile kurdukları ilişkinin üzerine gitmeye, HDP’yi siyasetin kırmızı çizgisi olarak tanımlamaya devam ediyor. Millet ittifakı da bu çizginin ötesine bırakın geçmeyi, özellikle İYİP tabanının hassasiyetleri nedeniyle yanına dahi yaklaşamıyor.

 

İmamoğlu’na Kanal İstanbul Soruşturması

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında, İçişleri Bakanlığı tarafından ‘devlet projesi olarak nitelenen Kanal İstanbul’a karşı kamu kaynağını kullanarak muhalefet ettiği, kurumsal afiş bastırıldığı için ön inceleme başlatıldığı doğrulandı. Devlet projesinin ne demek olduğu, Kanal İstanbul projesinin hangi tanımlamaya göre bir devlet projesi olduğuna dair açıklama yapılmadı. İmamoğlu “bu proje benim için bir devlet projesi değil” açıklamasını yaptı.

Henüz geçtiğimiz haftalarda yaşanan İzmir depremiyle, depremin yıkıcı sonuçları ile tekrar karşı karşıya kalmamıza  rağmen, uzak olmayan bir gelecekte gerçekleşmesi beklenen İstanbul depremine hazırlık yapılmaması, kamu kaynaklarının gerçek bir beka sorunu olan deprem yerine Kanal İstanbul’a aktarılması ve bunda ısrar edilmesi akıl ve rant tutulması olarak değerlendirmek mümkün.

 

Covid-19 Gündemi

Geçtiğimiz iki hafta içinde koronavirüse (Covid-19) karşı geliştirilen ve yüzde 90’nın üzerinde koruma kapasitesi olduğu açıklanan aşı haberleri duyuruldu. Alman BioNTech ve ABD’li Pfizer’dan gelen aşı haberini, ABD’li Moderna’nın aşı haberi ve sonrasında Çin’li Sinovac ve Rus Sputnik V aşı haberleri takip etti. Geçmişte yapılan aşı çalışmalarında geçirilmesi gereken oldukça uzun prosedürlerle aşıların tescillenmesine değin geçen süreler dikkate alındığında, yaklaşık 10-11 ay gibi bir sürede birkaç aşının belki de birçok safha atlanarak geliştirilmiş olması, bazı soru işaretleri oluştursa da (özellikle aşıların etkinliği ve yan etkileri konusunda) umut verici.

Beklendiği üzere, kış mevsiminin yaklaşması ile Covid-19 vaka ve ölüm sayılarında hemen hemen tüm dünyada ciddi bir artış yaşanıyor. Ülkemizde de vaka patlamasının yaşandığı son iki hafta içinde artık hastanelerden ve sağlık çalışanlarından ciddi alarm sesleri geliyor. İnsanlar sevdiklerini kaybederlerken, gerekli önlemler alınmıyor ve veriler halktan gizleniyor. Maske, mesafe, hijyen propagandasıyla çözülmesi mümkün olmayan salgının kontrol altına alınması için TTB çağrısına da itibar edilerek acil kapanma uygulanması gerekiyor.

 

Ekonomi – Acı Reçete

Naci Ağbal’ın TCMB’na atanması ile Para Politikası Kurulu, beklentiler doğrultusunda 4,75 puan (475 baz puan) faiz artışına gitti. Böylece 23 Mayıs 2018’deki 300 baz puanlık artıştan sonra en yüksek oranlı faiz artışı yapılmış oldu. Kurumlara müdahale edilmeyeceği ve oyunu kurallarına göre oynama görüntüsü verilerek yatırımcı çekilmesi hedefleniyor. Erdoğan’ın faiz artırımını değerlendirdiği konuşmasında vurguladığı acı ilaçları içmemiz lazım açıklamaları da bu yöndeki politikaların izleneceğini ima ediyor. Diğer taraftan acı reçetenin ne kadar ve hangi kesimlere yönelik uygulanacağını da zaman gösterecek.  Kısa vadede yatırımcıların ülkeye gelmesi için oyun kurallarına riayet etmek kadar hukuk devleti yönünde de adımlar atmak gerekiyor.

AKP ve Erdoğan için bir diğer sorun da şu: acı reçetelerin uygulanması halinde gerek iktidar cenahında gerekse tabanda bu tedbirlere karşı tepkilerin oluşması, oy kaybı yaşanması da muhtemel görülüyor. Zira reçetenin uygulanması halinde faiz artırıp, kurlardan kaynaklı enflasyonist etkiler ile istihdam azalması yaşanırken, açığın yoksul kesimlerden kesinti yapılarak, ücretli kesime yüklenerek, vergiler artırılarak kapatılması gerekecek.

Geçtiğimiz aylarda, kredi genişlemesi ile süregiden ekonomik kriz ötelenmiş olsa da, eksi rezervlerle iflas aşamasına gelen ülke ekonomisinin artık bu şekilde devam etmesi mümkün görünmüyor.

 

Ekoloji/Çevre

Enerji ve Madencilik Yasa Teklifi

Enerji alanında düzenlemeler içeren kanun teklifi bu hafta Meclis’te görüşülmeye başlanacak. Meslek odaları “Sermayenin çıkarlarını koruyacak, çevre felaketine neden olacak” diyerek teklifin geri çekilmesini talep etti. Lastik yakma, çöp yakma gibi elektrik enerjisi üretimi yöntemlerine yenilenebilir enerji desteklerinin verilmesinin ve dolayısı ile bu alanda bir çok yeni santralin kurulmasının yolunu açan yasal düzenlemeler getiriliyor. Ekonomik göstergelerin oldukça kötü olduğu bu dönemde, yasanın çıkması ile çevreye ciddi zarar veren faaliyetlerinin de hız kazanması, altın arama, maden ruhsat alanlarının genişletilmesi, çevreye dost olmayan enerji yatırımlarına ve dolayısı ile doğa talanına hız verileceği görülüyor.

 

Karaburun’da ÇED Olumlu Kararına AYM’den Hak İhlali Kararı

Anayasa Mahkemesi, (AYM) İzmir’in Karaburun İlçesi’nde 2014 yılından bu yana Karaburunlu yurttaşlar ve Karaburun Kent Konseyi’nin öncülüğünde devam eden RES (rüzgar enerji santrali) için verilen ÇED Olumlu kararının iptali davalarında, çevre ve ekoloji mücadelesi açısından kritik bir hak ihlali kararı verdi. İdare Mahkemelerinden aralıklı olarak duyulan ve yerel halk lehine verilen iptal kararlarına karşı, idare ve şirketlerin el birliğiyle mahkeme kararlarının aksi yönde çalışmalarına devam ettiklerine dair birçok örnek var. Karaburun’da yerel halk lehine verilen AYM kararının uygulanıp uygulanmayacağını takip etmek gerekiyor.

 

Dış Politika

Ermenistan-Azerbaycan Savaşı

Dağlık Karabağ’da Azerbaycan ve Ermenistan arasında 27 Eylül’de başlayan çatışmalar, 9 Kasım’da imzalanan ateşkes anlaşmasıyla sona erdi. Dağlık Karabağ’daki çatışmaların sona erdirilmesine ilişkin Azerbaycan ile Ermenistan arasında yapılan anlaşmanın metni Kremlin’in internet sitesinde yayımlandı. Rusya, Dağlık Karabağ’daki ateşkesi izlemekle görevli askeri polislerin, bölgede devriye gezmeye başladığını açıkladı. Azerbaycan’a asker gönderme tezkeresi TBMM’ye sunuldu. Muhalefet ise HDP dışında yine tek ses tek yürek olarak Azerbaycan’ı kutladı ve tezkereye destek verdi. Bu arada DEVA partisinin de kendisini bir açıklama yapma mecburiyetinde hissetmesi de ayrıca dikkat çekti.

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın “İnanılmaz derecede acı verici bir karar aldım” sözleriyle duyurduğu Dağlık Karabağ için Azerbaycan’la imzalanan anlaşma, ülkesinde protestolara neden oldu. Hükümet binasının camlarına kırarak içeri giren protestocular, Paşinyan’a istifa çağrısında bulundu. Anlaşma sonrasında Ermenistan Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı istifa ederken, aleyhine suikast girişiminin engellendiği iddia edilen Paşinyan ise 15 maddelik bir geçiş planı uygulanacağını duyurdu.

Her iki tarafta da binlerle ifade edilen asker ve sivil kayıpları var. Ermenistan tarafında gerek insani gerekse askeri teçhizat kayıplarının fazla olmasında, Türkiye’nin daha önce Kürt illerinde, Suriye ve Libya’da defalarca test ettiği SİHA araçlarının da etkisi olduğu iddia ediliyor.

Ömer F.Kurhan’ın Azerbaycan-Ermenistan Savaşı adlı yazısında detaylı şekilde ele aldığı üzere, Ermenistan 1990’ların sonunda elde ettiği sınırları ekonomi, dış politika hamleleri ile destekleyemediği için koruyamadı ve geri çekilmiş oldu. Rusya ise bölgede varlığını artırdı.  Türkiye de netice itibariyle bölgeye askeri varlığıyla girmiş oldu. Azerbaycan’a toprak kazandırma ve uzun yıllardır çözülmeyen Karabağ sorununda Azerbaycan lehine sonuç elde edilmesini sağlamış göründü. Diğer taraftan Rusya’nın bölgeye çok daha güçlü bir şekilde girmesine de neden olarak, Kafkas barışı sağlamak yerine doğrudan taraf olarak etki alanını önemli ölçüde daraltmış oldu.

 

Kıbrıs Pikniği

Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP lideri Bahçeli ile birlikte, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın daveti üzerine Kuzey Kıbrıs’ın kuruluş etkinlikleri çerçevesinde KKTC’ye  gitti. Ersin Tatar’ın Türkiye ziyaretinden sonra yapılan ziyaretin 8 uçak ile yapılması muhalefetin gündemindeydi.  Gezi sırasında, Erdoğan’ın kapalı Maraş’ın açılması gerektiğine dair sözleri ise dikkat çekiciydi. Adanın her iki tarafında da ziyaret tepkiyle karşılandı.

Yunanistan Dışişleri Bakanlığı da Erdoğan’ın ziyaretine tepki gösterdi. Maraş’ı “işgal” altında gören bakanlık, Erdoğan’ın ziyaretinin BM Güvenlik Konseyi’nin 550 ve 789 No’lu kararlarına tamamen aykırı olduğunu ve bu durumu “benzeri görülmemiş bir provokasyon” olarak kabul ettiklerini açıkladı. Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, Kapalı Maraş’ın açılmasından ve Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik açıklamalardan üzüntü duyduklarını belirterek, “Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümüne, BM Güvenlik Konseyi kararları temeli dışında alternatif yoktur.” açıklamasını yaptı.

Doğu Akdeniz’de Yunanistan başta olmak üzere AB ile yaşana gerilim, dış politikada son döneme egemen olan ofansif askeri hamleler, içeride ekonomide yaşana sıkıtılarla birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye Kıbrıs’ta federasyon tezinden vazgeçmiş olabilir. Hatta bunu bir adım öteye taşıyarak KKTC’yi ilhak etme politikasını benimsemiş ve bu çerçevede Maraş’la işe başlamaya karar vermiş de olabilir. Çözümsüzlüğe neden olabilecek, halkları ve devletleri birbirine düşmanlaştıracak, hatta çatışmalara neden olabilecek bu tür hamlelerin uygulanıp uygulanmayacağını izleyip göreceğiz.

 

KDP – PKK Gerginliği, Şengal Meselesi

IŞİD, 3 Ağustos 2014’te Ezidilerin yoğunluklu olarak yaşadığı Irak’ın Musul kenti yakınlarındaki Şengal bölgesine saldırmış, binlerce insanı katledip, birçok kadın ve çocuğu esir almıştı. Saldırı sırasında KBY’ne (Kürdistan Bölgesel Yönetimi) bağlı Peşmerge birlikleri bölgeden çekilmek durumunda kalmıştı. PKK ile bağlantılı gruplar bölgeye girmiş, Rojava’ya açılan koridorla binlerce Ezidi’nin hayatı kurtulmuştu. Bu dönem yine KBY Peşmergesi ile PKK bölgenin IŞİD’e karşı savunmasında birlikte hareket etmişti. Sonraki aşamalarda bölge halkı kendisini korumak üzere Şengal Savunma Birlikleri (YBŞ) adı altında örgütlemişti.

O tarihten bu yana, özellikle IŞİD tehdidinin önce azalması sonra da ortadan kalkması ile Şengal’e  zaman zaman Türkiye’nin operasyonları gerçekleşmiş, KDP ile PKK ise birçok defa çatışma aşamasına gelmişti.

Son dönemde taraflar arasındaki gereginliğin yeniden arttığı ve hatta çatışma aşamasına gelindiği görülüyor. KDP yönetimi PKK’nin Şengal başta olmak üzere Irak Kürdistan’ındaki varlığının sona erdirilmesine yönelik taleplerde bulunuyor. Türkiye de bir yandan bölgeye yönelik hava operasyonları yapıyor. Trump yönetiminin Suriye özel temsilcisi Jeffrey’nin istifa ederken yaptığı açıklamalara bakıldığında ABD’nin de, PKK’nin gerek Şengal gerekse Suriye’de varlığına son vermeyi amaçlayan girişimlere en azından karşı olmadığı hatta desteklediği görülüyor. Son dönemde Irak merkezi yönetiminin Şengal’e yönelik KDP ile birlikte hareket etmesi ABD’nin merkezi hükümet üzerindeki etkisinin bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.

Şengal’e yönelik olarak Irak merkezi yönetimi ile yapılan anlaşmaya göre KDP, PKK’nin Şengal’den çıkmasını istiyor. Diğer taraftan, PKK de buradan çıkmayı istemiyor. Bölgede yaşayan halktan alınan görüşlere bakıldığında Şengal’in özyönetim unsurlarının anlaşma sürecine dahil edilmediği görülüyor. Bölge halkının geçtiğimiz yıllarda yaşadığı dinci faşist katliamlar ve farklı odakların önümüzdeki dönemde birbirleri ile silahlı çatışmaya girme olasılığı dikkate alındığında halkı öz savunma konusunda çaresiz bırakacak, güç odaklarının insafına terk edecek yaklaşımların doğru olmayacağı görülüyor.

 

AB Liderler Zirvesi Öncesi Açıklamalar

Berat Albayrak’ın ‘affının kabulü’ sonrasında, hukuk reformu söylemlerine, Türkiye’nin yönünün AB olduğuna dair açıklamalar da eşlik etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Birliği’ne mesaj vererek, “Kendimizi başka yerlerde değil, Avrupa’da görüyor, geleceğimizi Avrupa ile birlikte kurmayı tasavvur ediyoruz” dedi.  Diğer taraftan Almanya Başbakanı Angela Merkel 10 Aralık’taki Avrupa Birliği Liderler Zirvesinde Türkiye’ye olası yaptırım meselesinin de gündemde olacağını söyledi. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Borrell, Türkiye ile ilişkilerde gidilecek yöne 10-11 Aralık’ta yapılacak AB Liderler Zirvesinde karar verileceğini belirterek, “İlişkilerimizde dönüm noktasına doğru yaklaşıyoruz.” dedi. Erdoğan’ın yaklaşan AB Liderler Zirvesi öncesinde gerginliği azaltmayı ve bu toplantıdan en az zayiatla çıkmayı amaçladığı anlaşılıyor. Diğer taraftan Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Libya gibi meselelerde karşılıklı gerginlikler devam ederken, mülteci meselesini AB’ye karşı bir koz/şantaj konusu olarak kullanan Türkiye’ye karşı AB’nin nasıl bir pozisyon alacağını izlemek gerekiyor.

 

ABD Seçimleri

ABD’de Demokrat Parti’nin başkan adayı Joe Biden, resmi olmayan sonuçlara göre seçimi kazandı.  Trump ise seçimlerde hile yapıldığı iddiasıyla Biden’ın kazandığını kabul etmekte zorlanırken, Biden’a gerek ABD içinden gerekse dünya liderlerinden peş peşe kutlama mesajları geldi.  Aralarında Erdoğan’ın da bulunduğu bazı liderlerin ise kutlama mesajı yayınlamak için uzun bir süre beklemesi gündem oldu.

Seçimlerin Türkiye üzerindeki olası etkileri ise daha şimdiden görülmeye başladı. Tam bu döneme denk gelen Bakan Albayrak’ın istifası, hukuk devletine geri dönüş imaları, ABD ile müttefik olunduğunun açıklanması gibi açıklamalar peş peşe geldi.  Son dönemde tartışma yaratan açıklamaları ile gündemde olan Arınç, “benim tercihim Biden’dı, Trump riyası bitti” şeklinde açıklama yaptı.

Diğer yandan Richard Sennett, seçim sonrasında kaleme aldığı yazısında ifade ettiği üzere, Trump yönetiminin son 4 yılda toplumda yarattığı ayrışma Biden/Harris yönetimi için işlerin kolay olmayacağını gösteriyor. Trump her ne kadar seçimi kaybetse de hem az farkla kaybetti hem de bugüne kadar Cumhuriyetçi başkan adayları arasında en yüksek toplam oyu aldı.  Bu noktada Ocak ayında yapılması beklenen Georgia eyaletine yönelik senato seçimleri kritik. Bu seçimlerin Demokratlar tarafından kazanılması halinde Demokratlar Senato’da da çoğunluğu elde edebilir, bu durumda da yasal düzenleme yapma konusunda daha rahat hareket edebilirler.

Burada önemli olan bir diğer konu ise, Cumhuriyetçilerin, Trump’ın liderliğinde son dönemde Yüksek Mahkemeye yaptıkları atamalar. Yüksek Mahkeme’de şu anda 6 Cumhuriyetçi kökenli yargıç karşısında 3 Demokrat kökenli yargıç bulunuyor. Bu da Biden/Harris yönetiminin kritik önemdeki bazı düzenlemelerine Yüksek Mahkeme eliyle süreç içinde müdahale edilebileceği ihtimalini gündeme getiriyor. Özellikle fosil yakıt lobisiyle yakın ilişki içinde olduğu bilinen ve tam da seçimler öncesinde atanan Amy Coney Barrett’ın ve diğer Cumhuriyetçi kökenli yargıçların, iklim krizi, LBGTİ+ hakları, üreme hakları, mülteci hakları gibi konularda ne kadar bağımsız davranacakları merak konusu.

Biden’ın seçilmesi halinde Paris İklim Antlaşması’na geri döneceği, Covid-19 salgını ile ilgili gerekli tedbirleri alacağı vb. mesajları olumluydu. Diğer taraftan Biden döneminin de Obama döneminde olduğu gibi demokrasi ve bilim yanlısı görünmekle birlikte ABD’nin geleneksel politikalarını devam ettiren bir yönetim anlayışı içinde olması uzak bir ihtimal değil.  Fakat burada Bernie Sanders’ı destekleyen radikal demokrat kesimler baskı gücü oluşturup Biden yönetimini sola çekebilir. Bu dengenin sağlanıp sağlanamayacağı, demokrat kesimlerin Biden/Harris yönetimi üzerinde ne kadar etkili olabilecekleri merak konusu. ABD’deki gelişmeler, dünya genelinde gelecekte yaşanması muhtemel siyasi değişimleri anlamamıza yardımcı olacak gibi görünüyor.