Karma Eğitim Meselesi

Eğitimde Cinsiyetçiliği Yok Edebilir Miyiz?

Esra Aşan – 16 Eylül 2018

 

Geçtiğimiz hafta 10 Eylül 2018 tarihinde Resmi Gazete’de Millî Eğitim Bakanlığı Kurum Açma, Kapatma ve Ad Verme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik yayınlandı.[1] Bu yeni yönetmelik, 24 Haziran 2017 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmış olan Millî Eğitim Bakanlığı Kurum Açma, Kapatma ve Ad Verme Yönetmeliği’nde[2] yapılan değişiklikleri içeriyordu. Yapılan değişikliklerden biri de eski yönetmeliğin 7. maddesinin on birinci fıkrası yürürlükten kaldırılmasıydı. Kaldırılan madde şu:

“Çok programlı Anadolu lisesi, mesleki ve teknik eğitim merkezi ve mesleki eğitim merkezinde karma eğitim yapılır.”

Yapılan bu değişiklik kamuoyunda karma eğitim kalkıyor tartışmalarına neden oldu.

Diğer yandan 1973 yılında kabul edilen ve halen yürürlükte olan Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 15. Maddesi ise şunu söyler:

  Madde 15 – Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır. Ancak  eğitimin türüne, imkan ve zorunluluklara göre bazı okullar yalnızca kız veya yalnızca erkek öğrencilere ayrılabilir. [3]

Milli Eğitim Temel Kanunu zaten imkân ve zorunluluklara göre karma eğitim yapılamayacağına imkân tanıyor. Kamuoyunda karma eğitim kalkıyor mu tartışmaları karşısında MEB de kendini bu 15. Madde üzerinden savunuyor ve karma eğitimin kalkmadığını belirtiyor ve ekliyor: “Söz konusu medya organlarındaki haberlerde iddia edildiği gibi karma eğitimin sonlandırılması veya böyle bir duruma zemin hazırlanması kesinlikle söz konusu değildir.”

O zaman “Çok programlı Anadolu lisesi, mesleki ve teknik eğitim merkezi ve mesleki eğitim merkezinde karma eğitim yapılır.” ibaresinin yönetmelikten kaldırılmasının nedenleri ve sonuçları ne olabilir? Bilindiği gibi AKP iktidarlarının 3. döneminde, özellikle 2011-2012 döneminde 4+4+4 sistemine geçilmesiyle birlikte Sünni-İslam kriterlerine göre öğrenci yetiştirme hız kazandı ve çoğu devlet okulu İmam Hatip okuluna çevrildi. Ancak büyük yatırımlar yapılan İmam Hatip okulları beklenildiği gibi yükselen değer haline gelmedi ve muhafazakar kesimin dahi çocuklarını göndermek istemediği mekanlara dönüştü. 2018 yılında yeni eğitim dönemine girilirken çoğu İmam Hatip okulunun kontenjanlarını dolduramadığı ve yavaş yavaş Anadolu liselerine dönüşmeye başladığı basına da yansıdı. Diğer yandan özellikle belli tarikat çevreleriyle ilişkili İslamcı ailelerin çocuklarını kız ve oğlanların birlikte olduğu okullara göndermek istemediği, mümkünse kız ve oğlan çocuklarının yan yana gelmemesini talep ettiği biliniyor. Kanun maddesinde yapılan bu değişiklik yöneticilerinin belli tarikat/cemaat çevrelerinden olan okullara kız-oğlan sınıflarını, katlarını ayırma konusunda birtakım kolaylıklar getiriyor olabilir. Bunları önümüzdeki dönemde görüceğiz. Deneyimli hukukçuların kanun maddelerindeki satır aralarını okuyup, eğitimcilerin de olguları ve gözlemlerini kamuoyuyla paylaşıp objektif ve bilimsel bir biçimde bilgilendirme yapmalarına ihtiyaç var. Hukukun sürekli ihlal ve tarumar edildiği, hukukta da İslami referansların devreye girdiği bir ortamda kanunlarda yapılan her değişiklik kamuoyunda ister istemez tartışmalara ve karma eğitim meselesi gibi hassas bir konuda seküler kesim arasında paniğe yol açıyor.

Konu gündem olmuşken karma eğitim, eğitimde cinsiyet eşitliği meselesi gibi konular üzerine yeniden düşünmekte fayda var. Kız ve oğlan çocuklarının bir arada eğitim görmesi anlamına gelen karma eğitim ideal olarak, cinsiyet ayrımı olmaksızın kız ve oğlan öğrencilerin okulda verilen bilgileri öğrenmesini, birlikte sosyalleşerek vakit geçirmesini, bu şekilde birbirini tanımasını eşit koşullarda gerçekleştirmeyi amaçlar. Eşitlik ilkesi temel alınsa da ebeveynlerin, eğitimcilerin ve okul yöneticilerinin cinsiyetçi söylem ve pratikleri bu eşitlik ilkesinin hayata geçmesini engeller. Cinsellik, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği gibi faktörler ise çoğu alanda olduğu gibi eğitimde de tabu konular olmuştur. Tüm bu negatif etkenlere rağmen karma eğitim, kız ve oğlan çocuklarının eğitim kurumlarında birlikte vakit geçirmesi, birbirlerini tanımaları ve birbirleriyle ilişki geliştirmelerine olanak sunar. Dolayısıyla asıl mesele karma eğitimin kaldırılması değil cinsiyet eşitliği ilkesinin ebeveynleri, eğitimcileri ve okul yöneticilerini de işin içine katarak nasıl uygulanabileceği; eğitimde cinsiyetçiliğin geriletilmesine dair nasıl hareket edilebileceğidir. Karma eğitimi kaldırmak ister istemez cinsiyet eşitliğine değil cinsiyetçiliğe zemin sunar.

Türkiye’de eskiden beri İmam Hatiplerin yanında, kız ve oğlan çocuklarının ayrı eğitim gördüğü çeşitli meslek okulları/liseleri de vardı. Kızlara ev işi becerileri, ev ekonomisi gibi bilgilerin verildiği ya da onları öğretmenlik, hemşirelik gibi kadın mesleği olarak görülen mesleklere hazırlayan, oğlanlara da teknik beceri öğreten bu okullar cinsiyetçi meslek, iş bölümü ayrımını zaten kuruyordu. Hatta çoğu özel okul, Anadolu lisesi de uzun bir süre kız ve oğlan çocukların ayrı ayrı okuduğu okullardı. Bugün seküler kesimi panik eden karma eğitim kaldırılıyor mu tartışmasının nedeni İslami referansların eğitim dahil tüm alanı hem dini hem de cinsiyetçi bir biçimde eskisine oranla çok daha sert bir biçimde ve laikliği son hızda tasfiye ederek şekillendiriyor olması. Yakından dönemden felaketlere neden olan birkaç örnek hatırlayalım: AKP ve cemaat ilişkilerinin kopmasının ardından eğitim alanında çeşitli İslami cemaat ve vakıflar etkin roller almaya başladı. TÜRGEV, Ensar Vakfı, Hayrat Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti gibi kurumlara değerli arazilerin bedelsiz tahsisi, kamu kaynaklarının aktarılması gibi imkanlar tanındı. Diyanet’in eğitim alanındaki yetkileri artırıldı. Yönetimi cemaatlere verilen kurumlarda çocuklar cinsel taciz ve tecavüze maruz kaldı; güvencesiz koşullarda işletilen yurtlarda hayatlarını kaybetti. Bu felaketlere dönük caydırıcı tedbirler alınmadı. Kız çocukların kapanmasını teşvik eden pek çok yöntem devreye sokuldu. Olaylar kamuoyuna yansıdığında hukuki süreçler başlatıldı ama caydırıcı tedbirler alınmadı. Yeni Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk eğitimde “bir şey yapmamız lazımın ötesinde kıyameti koparmamız lazım” diyor ama eğitim alanında kıyametler zaten kopuyor.

Karma eğitim meselesine dönecek olursak bu, dünyanın pek çok ülkesinde de tartışmalı bir konu. Eğitim, yüzyıllar boyunca dinin tekelindeki bir ideolojik aygıttı. Avrupa’da Aydınlanma düşüncesi ve kadınların eğitim hakkını elde etmesiyle beraber eğitim tartışması seküler bir boyut kazandı. Seküler alanda da cinsiyetlerin ayrı ayrı eğitilmesini savunan görüşler şekillendi. En yaygın olan görüş, kız ve oğlan çocukların ayrı ayrı eğitildiklerinde derslere daha konsantre olduğunu ve okulda daha başarılı olduklarını iddia ediyor. Türkiye’de dini referanslar eğitime girdiğinde cinsiyetleri şekillendiren fıtrat meselesi de merkezde oluyor. Fıtrat, yaradılıştan gelen, değişmez var sayılan temel özellikleri cinsiyetlere atfediyor ve eğitim alanında da çocuğun fıtratına göre eğitilmesini savunuyor. Kız ve oğlan çocukları cinsiyetlerine ve cinsiyetlere atfedilen rollere göre birbirlerinden ayrı ayrı eğitildiklerinde iyi bir Müslüman kadın ve erkeğe dönüşerek dinin kendileri için uygun gördüğü rolleri yerine getirebilirler. Kimi İslamcılar da oğlan çocukları merkeze alarak kızların ergenlikte oğlanları tahrik edip günaha sokacaklarını savunarak karma eğitime karşı çıkıyor. Günah meselesi sadece İslam dininde değil diğer tek tanrılı dinlerde de referans olarak gösteriliyor.

Fıtrat, yaradılıştan gelen, değişmez var sayılan temel özellikleri sıralarken cinsiyetçi rol ve davranışları dini argümanlarla güçlendiriyor. Cinsiyetçi düşünce ve pratiğin kadınlara ve erkelere atfettiği rolleri yeniden üretiyor. Eşitliği hayata geçirmeyi, cinsiyetçi rolleri değiştirmeyi değil bunları korumayı merkeze alıyor. Akademik başarıyı merkeze alan yaklaşımın ise cinsellik eğitimini pedagojinin bir parçası olarak görmediği söylenebilir. Cinselliği akademik başarıyı sekteye uğratan negatif bir unsur olarak gören bu yaklaşım ayrıca hemcinsler arası cinselliği de yok saymış oluyor.

Oysa, cinsellik çocukluktan itibaren eğitim alanının parçası haline getirildiğinde çocukların cinsellikle ilgili korku, önyargı hurafelere sapmadan bilimsel olarak kavrayış geliştirmesini sağlayabilir. Temel cinsel bilgilerin, fizyoloji ve anatomi bilgilerinin çocuk yaştan itibaren uygun bir pedagojiyle verilmesi gelecek nesillerin cinsellikle travmatik bir ilişki kurmasını engelleyebilir. Cinsel ilginin şekillendiği ergenlik döneminde ise gençlere karşılıklı onay/rızanın, saygının önemi kavratılabilir. Cinselliğini keşfeden gençlere sadece karşılıklı onay vermenin cinselliği meşru hale getirebileceği öğretilebilir. Üremeye dair haklar, istenmeyen gebelik ve cinsel hastalılardan korunma eğitim programlarının parçası haline getirilebilir.  Farklı cinsiyet ve cinsel yönelimlerin birbirine üstün olmadığı, hakimiyet kurma duygusunun saygı ve sevgiyi öldürdüğü öğretilebilir. Özellikle ülkemizde eğitim kurumlarında çocuklara yönelik taciz ve tecavüz olayları bu kadar artmışken çocuklara istemedikleri, onay vermedikleri cinsel davranışlar karşısında neler yapabilecekleri, böyle bir durumla karşılaştıklarında kimlerle konuşabilecekleri anlatılabilir. Eğitimciler, okul yöneticileri ve ebeveynlere yönelik verilen eğitimler ve okullarda bunları önleyecek kurumsal mekanizmalar geliştirilerek cinsel şiddetin önüne geçilebilir.

Bu yaklaşımların hayata geçirildiği karma bir okul ortamı hayal edelim. Böyle bir ortam kız ve oğlan çocuklarının, LGBTİ+ çocukların hem kendilerini hem birbirlerini tanıdığı, birbirlerine saygıyı küçük yaşta öğrendiği, eğitimcilerinin onlara bu konuda yol gösterici olduğu özgürlükçü bir evren yaratır. Toplumsal alanda da cinsiyetler arası eşitlik ilkesinin hayata geçmesine ve cinsiyetçiliğin geriletilmesine muazzam bir imkân sunar.

Dolayısıyla bugün karma eğitim kalkıyor mu meselesini sadece bir kanun maddesindeki satır arası değişiklikten ibaret görmeyelim. Eğitim kurumlarının cinsiyet eşitliğini gerçekten gündemine alacak ve de cinsiyetçiliği geriletecek şekilde nasıl kurumsal mekanizmalar geliştireceği üzerine düşünelim. Eğitimciler, yöneticiler, ebeveynler ve vatandaşlar olarak gelecek kuşaklar üzerindeki toplumsal sorumluluğumuzu yerine getirerek bunun üzerine tartışmaya devam edelim.

[1] 10 Eylül 2018 tarihli Resmi Gazete’de yer alan yönetmelik değişikliğinin tam metni için bkz.:  http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/09/20180910.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2018/09/20180910.htm

[2] 24 Haziran 2017 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmış olan eski  yönetmelik için bkz.: http://www.resmigazete.gov.tr/main.aspx?home=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/06/20170624.htm&main=http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2017/06/20170624.htm

[3] İlgili kanun için bkz.: http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.1739.pdf