Bu söyleşi 8 Mart 2022’de Truthout sitesinde yayınlanmıştır.
Ukrayna’da savaş devam ederken Rusya’nın işgalinin yarattığı içler acısı yıkıma rağmen diplomasi arka planda kalmaya devam ediyor. II. Dünya Savaşı’ndan sonra oluşturulan küresel mimari savaş ve barış meselelerini düzenlemekten aciz ve Batı, Rusya’nın güvenlik endişelerini dikkate almamayı sürdürüyor. Üstelik, bazı çevreler Ukrayna semalarında uçuşa yasak bölge ilan edilmesi için çağrı yapıyor. Oysa böylesi bir politikanın uygulanması ifade edilemeyecek kadar dehşet verici potansiyel sonuçlar yaratarak şiddeti hızla tırmandıracaktır. Truthout için verdiği bu özel mülakatta Noam Chomsky uçuşa yasak bir bölgenin son derece tehlikeli olduğu uyarısı yapıyor.
J. Polychroniou: Noam, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali neredeyse ikinci haftasını doldurudu. Rus kuvvetleri şehir ve kasabaları vurmaya devam ederken 140 ülke, işgali kınayan ve Rus birliklerinin çekilmesi çağrısı yapan bağlayıcı olmayan bir BM kararını kabul etti. Rusya’nın uluslararası hukuka uymamasını gözönüne aldığımızda, mevcut durumda II. Dünya Savaşı sonrası uluslararası düzenin kurum ve normları hakkında bir şeyler söylenmesi gerekmiyor mu? Devlet-merkezli Westfalya dünya düzeninin savaş/barış, hatta sürdürülebilirlik gibi meselelere dair devlet aktörlerinin jeopolitik davranışını düzenleyemediği açıkça görülüyor. O halde yeni bir normatif küresel mimari geliştirmemiz bir beka sorunu değil mi?
Noam Chomsky: Eğer bu söylediğiniz gerçek anlamda bir beka sorunuysa o zaman kaybetmişiz demektir, çünkü işe yarar herhangi bir süre çerçevesinde böyle bir mimari geliştirilemez. En fazla, son derece zayıf olan mevcut mimariyi güçlendirmeyi ümit edebiliriz. Bunu yapmak da epeyce güç bir iş olacak.
Büyük güçler sürekli uluslararası hukuku çiğniyor; uluslararası hukuktan kaçabildiklerinde, genellikle de büyük bir gücün koruyuculuğu altında küçük güçler de bunu yapıyor. İsrail, Washington’ın müsamahası ve Donald Trump’ın onayıyla yasadışı olarak Golan Tepeleri’ni ilhak ettiğinde olan buydu. Trump, Fas’ın Batı Sahra’yı ilhak etmesini de onaylamıştı.
Uluslararası hukuka göre barışı korumak ve gerekli gördüğünde kuvvet kullanılmasına onay vermek BM Güvenlik Konseyi’nin sorumluluğundadır. Süpergüçlerin saldırıları Güvenlik Konseyi’ne ulaşmaz: Nuremberg’de Nazilerin asıldığı “en büyük uluslararası suça” dair ders kitaplarına uygun üç örnek verecek olursak, ABD’nin Hindiçin savaşları, ABD-Birleşik Krallık’ın Irak’ı işgali ve Putin’in Ukrayna’yı işgalini sayabiliriz. Daha kesin söylemek gerekirse, ABD dokunulmazdır. Rusya’nın suçlarına en azından belli ölçüde dikkat gösteriliyor.
Güvenlik Konseyi, Fransa-Britanya-İsrail’in Mısır’ı ve Rusya’nın Macaristan’ı işgali gibi başka zalimlikleri de değerlendirebilir. Ancak veto, eyleme geçilmesini engeller. İlki, saldırının zamanlamasını ve tarzını yanlış bulan bir süpergücün, ABD’nin talimatlarıyla sonlandırılmıştı. Yine bir süpergüce ait olan ikinci suç ise sadece protesto edilebilmişti.
Süpergüçlerin uluslararası hukuku küçümsemesine o kadar sık rastlanır ki neredeyse fark edilmeden gerçekleşir. 1986’da Uluslararası Adalet Divanı, Nikaragua’ya karşı terörist savaşı (hukuk lisanında “yasadışı güç kullanımı”) nedeniyle Washington’ı mahkûm etmiş, ABD’ye bu savaşa son vermesini ve ciddi tazminatlar ödemesini emretmişti. ABD (liberal medyanın desteğiyle) kararı dikkate almayıp saldırıyı artırdı. BM Güvenlik Konseyi, bütün ülkeleri uluslararası hukuka uymaya çağıran bir kararla karşılık vermeye çalışmıştı. Hiçbir ülkeyi zikretmemişti, ama herkes niyeti anlamıştı. Birleşik Devletler gayet açıkça uluslararası hukuktan muaf olduğunu ilan ederek kararı veto etti. Söz konusu karar tarihten silinmiş oldu.
Uluslararası hukukun küçümsenmesinin, İncil’e gösterdiğimiz saygının aynısını göstermemizin beklendiği ABD Anayasası’nın da küçümsenmesi demek olduğu pek fark edilmez. Anayasa’nın VI. maddesi BM Şartı’nı “ülkenin en üstün yasası” sayarak -örneğin (“bütün seçenekler masada” diyerek) güç kullanma tehdidinde bulunan bütün başkanlar dahil- seçilmiş yetkililer için bağlayıcı kabul eder. Hukuk literatüründe sözcüklerin bire bir anlamlarıyla yorumlanmaması gerektiğini söyleyen âlimane makaleler var. Oysa açıkça bu anlama gelirler.
Kolayca devam edebiliriz. Tartışmış olduğumuz gibi, akademik çalışmalar dahil ABD’nin söyleminde “kural-temelli bir uluslararası düzen” lehine BM-temelli uluslararası düzeni reddetmek şimdi moda oldu. “Kural-temelli” derken üstü örtük şekilde kast edilen kuralları fiilen ABD’nin koyduğudur.
Uluslararası hukuka (ve Birleşik Devletler Anayasası’na) uyulsa bile kapsamı sınırlı olacaktır. Grozni şehrini dümdüz eden Rusya’nın korkunç Çeçenistan savaşına erişmeyecektir. Grozni’nin başına gelenler, bir barış anlaşmasına varılmazsa, belki Kiev için ürkütücü bir ihtimal olabilir. Başka bir örnek verecek olursak, uluslararası hukuk on binlerce insanın öldüğü, binlerce kasaba ve köyün yıkıldığı ve yüz binlerce insanın İstanbul’un varoşlarına sürüldüğü, aynı yıllardaki Türkiye’nin Kürtlere karşı savaşına da ulaşmamıştır. Türkiye’nin bu savaşı, işlenen suçlar artıkça muazzam miktarda silah akışını daha da artıran Clinton yönetimi tarafından güçlü biçimde desteklenmişti. Uluslararası hukuk, ABD’nin “başarılı meydan okumayı” cezalandıran canice yaptırımlar uygulamak veya kitlesel açlık çeken Afganların fonlarını çalmak gibi uzmanlık alanlarını yasaklamaz. Gazze’de bir milyon çocuğa veya “yeniden eğitim kamplarına” gönderilen bir milyon Uygura işkence yapılmasını da yasaklamaz. Pek çok başka örnek verilebilir.
Bu nasıl değiştirilebilir? James Madison’ın kağıt üzerindeki sözcüklere atfen kullandığı ifadeyi ödünç alırsak, yeni bir “parşömenden engel” oluşturarak değiştirilmesi pek olası değil. Uluslararası düzen için daha uygun bir çerçeve eğitim ve örgütlenme amaçları açısından yararlı olabilir, ki uluslararası hukuk da aslında budur. Ancak kurbanları korumak için yeterli değilidir. Bu ancak güçlüleri suçlarına son vermeye zorlayarak ya da uzun vadede güçlerinin altını büsbütün oyarak başarılabilir. Şu anda Putin’in savaş makinesini engellemek üzere olağanüstü bir çaba göstererek binlerce cesur Rusun yaptığı tam da budur. Çok daha az baskıyla karşılaşan Amerikalıların devletlerinin işlediği suçları protesto ederken ve yetersiz de olsa olumlu sonuçlar alırken yaptıkları da buydu.
Daha az tehlike arz eden ve daha insani bir dünya düzeni kurmak adına adımlar atılabilir. Bütün kusurlarına karşın Avrupa Birliği daha önce mevcut olana göre ileri doğru atılmış bir adımdır. Ne kadar sınırlı kalsa da aynı şey Afrika Birliği için de doğrudur. Batı Yarımküre’de UNASUR [Güney Amerika Ulusları Birliği] ve CELAC [Latin Amerika and Karayip Devletleri Topluluğu] için de aynısı geçerli. Bu sonuncusu, ABD’nin hâkimiyetindeki Amerika Devletleri Örgütü’nden ayrı olarak Latin Amerika-Karayipler’in entegrasyonunu hedefliyor.
Sorular şu ya da bu biçim altında sürekli ortaya çıkıyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ettiği güne kadar gayet iyi anlaşılmış seçenekleri izleyerek suçtan çok büyük olasılıkla kaçınılabilirdi. Bu seçenekler şunlardı: Ukrayna için Avusturya tipi bir tarafsızlık, sahadaki Ukraynalıların güncel taahhütlerini yansıtan Minsk II’deki federalizmin belirli bir versiyonu. Washington’ı barış yolunu izlemeye sevk edecek ciddi bir basınç yoktu. Amerikalılar, egemenlik mefhumu zalimce küçümsemek konusunuda ayrıksı bir yere sahip olan süpergücün egemenliğe düzdüğü övgülerin dünya çapında alaya alınmasına da katılmadılar.
Bu seçenekler hâlâ varlığını sürdürüyor, fakat suç içeren işgalin ardından daralmış durumdalar.
Barışçıl seçeneklerin mevcut olmasına karşın, Putin aynı şiddete başvurma refleksini sergiledi. Üst düzey Amerikalı yetkililer ve diplomatların dahi uzun süredir meşru Rus güvenlik endişeleri olduğunu düşündüğü meseleleri Birleşik Devletler’in dikkate almamayı sürdürdüğü doğru; fakat bir suç olan işgal dışında seçenekler varlığını koruyordu. Avrupa Savunma ve Güvenlik İşbirliği Örgütü (AGİT) gözlemcileri, Donbas bölgesinde -sadece Rusya’nın değil- birçoklarının büyük ölçüde Ukrayna’yı sorumlu tuttuğu hızla artan şiddeti rapor ediyordu. Putin bu suçlamayı kanıtlayabilir ve eğer doğruysa uluslararası kurumların dikkatine sunabilirdi. Böylece pozisyonunu güçlendirmiş olurdu.
Daha önemlisi Putin, Almanya ve Fransa’ya, De Gaulle ve Gorbaçov’un önerdiği çerçevede “ortak bir Avrupa evi” projesini ileriye taşımaları için çağrıda bulunmak gibi gerçek bir fırsatı değerlendirebilirdi. “Ortak Avrupa evi”, NATO-temelli Atlantikçi Washington’a tabiiyet sisteminin yerine geçecek, Atlantik’ten Urallara, hatta daha ötesine kadar askeri ittifakların olmadığı bir Avrupa sistemidir. Bu, uzun süredir temel bir arkaplan meselesi olageldi ve mevcut kriz boyunca ön plana çıktı. “Ortak bir Avrupa evi” Avrupa’ya birçok avantaj sunar. Akıllı diplomasi geleceğe dönük vizyonlar ileri sürebilirdi.
Diplomatik seçenekleri izlemek yerine Putin, son derece tanıdık bir güç refleksi sergileyerek tabancasına sarıldı. Sonuç Ukrayna için yıkıcıdır ve muhtemelen daha kötüsü de olacak. Putin Atlantikçi sistemi öncesinden daha sağlam şekilde tesis ettmeyi başardığı için, sonuç Washington açısından son derece memnuniyet verici bir hediyedir aynı zamanda. Hediye o kadar memnuniyet vericidir ki bazı ciddi ve bilgili analistler bunun başından beri Washington’ın amacı olduğu tahmininde bulundular.
Bu meseleler üzerine iyice kafa yormalıyız. Yararlı bir egzersiz, Churchill’in retoriğini kullanacak olursak, “müzakerenin” ne kadar nadir devreye girdiğini, ama buna karşı “savaş çığırtkanlığının” nasıl sular seller gibi aktığını kıyaslamak olur.[i]
Belki de tarafları uzlaştırıp barışı sağlayanlar aslında mübarek insanlardır. Eğer öyleyse Tanrı’nın fazla mesai yapmasına gerek yok demektir.
J. Polychroniou: Bugünkü küresel dinamiklere uyum sağlayacak yeni bir küresel mimariden ve diplomatik pratikten bahsetmişken, Putin geçenlerde Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’la bir telefon görüşmesinde Batı’dan şikayetlerinin listesini tekrarladı ve krizden çıkış yoluna işaret etti. Lâkin Putin’in talepleri bir kez daha reddedildi; hatta açıklanması mümkün olmayan bir şekilde, Putin’in sunduğu bu ışık tamamen hasıraltı edildi. Bu konuda yorum yapmak ister misiniz?
Noam Chomsky: Maalesef bu açıklanması mümkün olmayan bir durum değil. Tamamen normal ve öngörülebilir bir durum.
Putin’in amaçlarına ilişkin her zamanki kışkırtıcı başlıkla birlikte Putin-Macron görüşmesi hakkında medyada çıkan haberin içinde, Putin’in gerçekte ne dediğini aktaran kısa bir haber gizlenmişti: “Kremlin telefon görüşmesiyle ilgili yaptığı açıklamada Putin’in Fransız mevkidaşına esas amacının ‘Ukrayna’nın silahsızlandırılması ve tarafsız bir statüye kavuşması’ olduğunu söyledi. Kremlin bu amaçların ‘ne olursa olsun yerine getirileceğini’ bildirdi.”
Rasyonel bir dünyada bu bilgi manşete çıkarılırdı; Putin’e kendi yarattığı felaketten bir çıkış yolu sunulmazsa Ukrayna’yı mahvedecek, hatta nihai bir yok oluş savaşına yol açacak büyük bir facia yaşanmadan işgali sona erdirmek için ortaya çıkan bu fırsatı değerlendirmek üzere uzmanlar Washington’a çağrılırdı. Bunun yerine, başta meşhur dış politika analisti Thomas Friedman olmak üzere, siyasi yelpazenin bütün renklerinden alışıldık “savaş, savaş” çığlıklarının yükseldiğini duyuyoruz. Bugün sert adam Friedman The New York Times’ta “Vladimir, henüz başına geleceklerin yarısını bile yaşamadın” diye tavsiyede bulunuyor.
Friedman’ın makalesi “Rusya Ana’nın üzerinin çizilmesini” kutluyor. Friedman’ın bu tutumunu, sorumluluğunu paylaştığı benzer veya daha kötü zalimliklere karşı gösterdiği tepkiyle karşılaştırmak yararlı olabilir. Friedman bu konuda yalnız değildir.
Özgür fakat derinlemesine konformist bir entelektüel kültürde işler böyle dönüyor.
Putin’in “başlıca hedefini” tekrar dile getirmesine verilecek rasyonel bir yanıt, önerisini dikkate almak ve uzun süredir barışçıl bir çözüm için temel çerçeve olduğu anlaşılan konuları teklif etmek olurdu. Tekrarlamak gerekirse: “Ukrayna için Avusturya tipi bir tarafsızlık, sahadaki Ukraynalıların güncel taahhütlerini yansıtan Minsk II’deki federalizmin belirli bir versiyonu.” Rasyonalite bunu aynı zamanda, bizim genelde had safhada küçümsediğimiz egemenlik hakları konusundaki hastalıklı duruşu benimsemeden yapmayı gerektirir. Meksika Çin’in liderliğindeki bir ittifaka katılamasaydı, ortak Çin-Meksika askeri tatbikatlarına ve ABD’yi hedef alan Çin saldırı silahlarına ev sahipliği yapamasaydı Çin’in egemenliği ne kadar ihlal edilirse, NATO’ya dahil olamamakla Ukrayna’nın egemenliği de o kadar ihlal edilirdi.
Bütün bunlar uygulanabilir seçeneklerdir, fakat şimdi uzak görünen rasyonel bir dünyayı, üstelik Putin’in kendisine sunduğu harikulade hediye için Washington’ın sinsice sevinmediği bir dünyayı varsayarlar. Bu hediye, Efendi’nin denetiminden kurtulmanın pek de akıllıca olmayacağı, tamamen tabi durumdaki bir Avrupa’dır.
Aldığımız mesaj, her zaman olduğu gibi aynı ve her zaman olduğu gibi basit ve bariz: Yaşanabilir bir dünya için her türlü çabayı göstermeliyiz.
J. Polychroniou: Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski NATO’nun Ukrayna semalarını kapatmama kararını kınadı. Rus silahlı kuvvelerinin anavatanında yol açtığı felaket gözönüne alındığında anlaşılabilir bir tepki, ancak uçuşa yasak bölge ilanı bizi III. Dünya Savaşı’na bir adım daha yaklaştırmaz mı?
Noam Chomsky: Sizin de söylediğiniz gibi Zelenski’nin talebi anlaşılabilir. Bu talebe uymak ise çok yüksek ihtimalle Ukrayna’nın ve başka yerlerin haritadan silinmesine yol açardı. Söz konusu talebin ABD’de tartışılmış olması bile şaşırtıcı. Bu fikir delilik. Uçuşa yasak bölge sadece Amerika Hava Kuvvetleri’nin Rus uçaklarına saldırması değil, hava saldırısına karşı Rus kuvvetlerine destek sağlayan Rusların yerdeki tesislerini de -ortaya çıkacak “yan hasar”la[ii] birlikte- bombalaması demek. Böyle bir şeyin ardından ne olacağını anlamak gerçekten o kadar zor mu?
J. Polychroniou: Şu andaki duruma baktığımızda, Ukrayna’daki savaşı durdurabilecek beceriye sahip biricik büyük güç Çin olabilir. Aslında, Xi Jinping Putin’i, Ukrayna’daki eylemlerini yeniden değerlendirmeye zorlayabilecek tek lider olduğu için Washington Çinlileri sürece müdahil kılmaya hevesli görünüyor. Siz Çin’in, Rusya ve Ukrayna arasında bir barış arabulucusu rolü oynayabileceğini, belki de küresel bir barış arabulucusu rolüne soyunabileceğini düşünüyor musunuz?
Noam Chomsky: Çin böyle bir rol üstlenmeye çalışabilir, ama pek muhtemel görünmüyor. Önceki mülakatlarda birçok kez tartışıp burada da kısaca tekrarladığımız çerçevede, geçmişte her zaman felaketten kaçınmanın bir yolu olduğunu en az bizim kadar Çinli analistler de görebiliyor. Seçenekler azalmış olsa da herkesin faydasına olacak şekilde ve temel hakları da ihlal etmeden Putin’in “temel hedefini” yerine getirmenin hâlâ mümkün olduğunu da görebiliyorlar. Ne ABD yönetiminin ne de yorumcuların bununla ilgilenmediklerini de görebilirler. Bu işe girişmek için pek bir neden göremiyor olabilirler.
Çinlilerin bunu isteyecekleri bile açık değil. Çatışmanın uzağında kalarak kendilerine avantajlı bir pozisyon sağlıyorlar. Dünyanın büyük bölümünü Çin-temelli yatırım ve kalkınma sistemiyle bütünleştirmeyi sürdürüyorlar; bir NATO üyesi olan Türkiye de çok muhtemelen sıradaki ülke olabilir.
Aynı zamanda Çin, Küresel Güney’in “Rusya Ana’nın üzerinin çizilmesine” pek heves etmediğini, ilişkileri muhafaza etmeyi tercih edeceğini de biliyor. Güney pekâlâ işgalin gaddarlığının yarattığı dehşeti paylaşıyor olabilir, ama onlar Avrupa ve ABD’yle aynı deneyimleri paylaşmıyor. Her şeyden önce Avrupa-Birleşik Devletler zalimliğinin geleneksel hedefi oldular, öyle ki bu zalimliklerin yanında Ukrayna’nın çektiği acıların öne çıkacağı pek söylenemez. Söz konusu deneyimler ve hatıralar Çin tarafından kendi “aşağılanma yüzyılı” ve başka pek çok olay dolasıyla paylaşılıyor.
Batı bu durumu idrak etmek istemese de hiç kuşkusuz Çin tamamen anlayabilir. Öyle sanıyorum ki Çinliler mesafelerini koruyacak ve mevcut güzergâhlarında ilerleyeceklerdir.
J. Polychroniou: Bütün diplomatik girişimlerin sonuçsuz kaldığını varsayarsak, Rusya gerçekten de Ukrayna büyüklüğünde bir ülkeyi işgal edebilecek pozisyonda mı? Aslında Ukrayna Putin’in Afganistan’ı olamaz mı? Geçen yıl Aralık’ta Rusya Bilimler Akademisi Ukrayna Araştırmalar Merkezi Başkanı Viktor Mironenko Ukrayna’nın başka bir Afganistan olabileceği konusunda uyarıda bulundu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Putin Afganistan’dan hiç ders almadı mı?
Noam Chomsky: Rusya Ukrayna’yı işgal edecek olursa, Afganistan’daki berbat deneyimi parkta yapılan bir pikniğe benzeyecektir.
Bu iki örneğin oldukça farklı olduğunu aklımızda tutmalıyız. Belgelerdeki kayıtlar Rusya’nın Afganistan’ı son derece gönülsüzce işgal ettiğini ortaya koyuyor. Sonradan gururla açıkladığı gibi Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski’nin inisiyatifiyle olmasa da güçlü desteğiyle Başkan Carter’ın CIA’ye, Rusya yanlısı hükümete karşı çıkan “Afgan isyancılara destek … sağlamasını” onaylamasından aylar sonra işgal gerçekleşti. Rusya’nın Ortadoğu’yu ve daha ilerisini ele geçirme planları hakkındaki çılgın ifadelerin hiçbir zaman temeli yoktu. George Kennan’ın oldukça ayrıksı şekilde bu planları reddetmesi basiretli ve doğruydu.
Operasyonu yöneten İslamabad’taki CIA istasyon şefinin açıkladığı gibi, Rus işgaline Afganistan’ı özgürleştirmek için değil “Sovyet askerlerini öldürmek” için direnen mücahitlere Birleşik Devletler güçlü bir destek sağladı.
Afganistan işgalinin Rusya’ya maliyeti korkunçtu; fakat elbette Afganistan’ın çektikleriyle kıyaslanamazdı. Ruslar çekildikten sonra ABD destekli İslamcı fundamentalistler ülkeyi kırıp geçirirken Afganların acıları devam etti.
Ukrayna’nın işgal edilmesinin Ukrayna halkı, hatta dünya açısından doğuracağı sonuçları hayal etmeye bile çekiniyor insan.
Bunu engellemek mümkün. Can alıcı husus bu.
[i]“Jaw, jaw and war, war. Jaw, jaw is better than war, war”, yani “gevezelik savaştan daha iyidir” sözü Churchill’e atfedilen ünlü sözlerden biridir. -ç.n.
[ii] İng. collateral damage. Askeri terminolojide “yan hasar”, askeri bir operasyonda operasyonun asıl hedefi olmayan, fakat istenmeden ortaya çıkan çoğunlukla sivil can kayıpları ve maddi hasar anlamına geliyor. Chomsky, bu kayıp ve hasarın “yan” nitelikte olmadığını, askeri harekatların doğrudan bir sonucu olduğunu ironik bir dille ifade etmek için terimi tırnak içinde kullanıyor. -ç.n.